Hakiki - Ercişli EMRAH ile SELVİ Hikayesi - 40. Bölüm
Emrah'ın Gözü Selvi'den Gayrısını Görmüyor
Ya Da Herkesi Selvi Görüyor
Günlerden bir gün gece yarısı Nizip kasabasına geldiler. Kasabada, kahve, dükkân her yer kapalı, herkes yatmıştı. Emrah babasına:.
- Baba öyle acıktım ki, çarşı, pazar kilitli. Şu kapıların birini vur. Olur ki bir adam çıkar. Hak rızası için bir parça ekmek isteyelim, biraz yedikten sonra geçip gidelim. .
Aşık Ahmet:.
- Oğlum, gecenin bu vaktinde kimin kapısını döğerim. Olur ki uykudan kalkar, bir kem söz eder, yüreğimize dert olur. Gel bu kırakta oturalım , seher yakındır. Herkes kalkar, elbet bir parça ekmek yedirecek birisi bulunur. .
İkisi bir köşeye çekilip sabahı beklediler. Ortalık ışıklayan da Emrah karşıda büyük bir bahçe kapısı gördü..
- Baba! Gel, gidelim şu kapıya. Büyük kapıdan kimseye mazarrat gelmez. Meyvelerin şimdi olgun çağıdır. Biraz elma, armut yiyelim, içimizin ezintisi geçsin. .
Meğer bu bağ Nizip hanedanından Abdülgani’nin bağı idi. Emrah ile babası bağın büyük kapısından girdiler. Biraz elma armut topladılar. İlerdeki havuzun yanına giderken, bir çardak gördüler Bunun içinde al çuha üstünde bir yatak seriliydi, yatakta bir delikanlı ile bir kadın uyuyordu. .
Emrah kadını görünce, Selvi zannetti. Selvi’ye o kadar benziyordu ki sanki Allah ikisini bir elmadan yaratmış. Babasına dönerek:.
- Baba bak Selvi'ye, il oğlu ile nasıl yatmış!.
Aşık Ahmet:.
- Oğlum işte gözünle gördün. Bu kızdan daha sana hayır olmaz. Elbet bu kızın buna meyli var ki onunla yatmış. Gel oğlum bu kızın terkini ver, geçip gidelim işimize, elbet sana layık bir kız bulurum..
Emrah:.
- Baba öyle değil, ben bu zalimin uğuruna ömrümü çürüttüm. İki söz danışmayınca gitmem. .
Aşık Ahmet:.
- Oğlum o ki bu kız senden vazgeçti. Olur ki yanındaki delikanlı bize bir mazarrat verir..
Emrah:.
- Başım gitse, söylemeden gitmem. dedi ve başladı:.
Küçükten ateşe düştüm düşeli,
Yarin bana bir vefası yok imiş,
Beni koyup, meyil verdi yadlara,
Meğer güzellerin hali bu imiş..
Emrah'ın sözü üzerine Abdülgani uyandı. Baktı ki, iki aşık biri ihtiyar, öbürü genç. Gencinin elinde saz türkü danışıyor. Yanında uyuyan kadını haram kimseler görmesin diye, yorganı başına çekti..
Emrah babasına:.
- Bak baba bak! Nasıl benden saklanmış!.
Emrah kendiliğinden, Ey delikanlı, senden ilkin bu kız benim idi. Şimdi benden saklarsın. Bana ne hayır etti ki, sana da etsin dedi ve devam etti: .
Bir zamanda Selvi bana yar idin,
Ne tez sevdin beni, ne tez savurdun,
Ta ezelden bir cefacü yar idin,
Yazık yar yolunda ömrün çürümüş..
Emrah'n bu beyitlerine kadın uyandı. Aşıkları karşıda görünce tekrar yorganı başına çekti. Abdülgani Emrah'a:.
- Ey aşık kes kes, diye bağırdı..
Abdülgani kalktı, onların yanına gitti, kim olduklarını sordu. Emrah da babasını ve kendisini anlattı. Aşık Ahmet Abdülgani'ye:.
- Senin aldığın bu kız, evvel benim oğlumun nişanlısı idi. İsmi de Selvi'dir. Kardeşleri Erciş'den kaçırdı. Getirip burada sana vermişler, merhamet et evladımdır. Evladıma kıyma! .
Abdülgani düşündü, anladı ki işte bir yanlışlık vardır. Bunları alıp kadının yanına götürdü. Kadının başından yorganı açtı ve Emrah'a dedi ki:.
- Bunun da ismi Selvi. Ancak bir yanlışlık var, bu Selvi o Selvi değil. Bu benim amcamın kızıdır. Yedi sene sevda çekip birbirimizi aldık. Senin Selvi ise sana, değil ise bizim Selvi'ye ilişme..
Emrah baktı ki kendi Selvi'si değil, haddinden fazla mahcup oldu, bağışlanmasını istedi. O da bağışladı..
Abdülgani Emrah'a, sevdiğini aramak için ne gibi bir şüphe ile o taraflara geldiğini sordu. O da: Halep'e giderken bu kasabanın yollarına çıktığını söyledi. .
Abdülgani, Gitme Emrah, o taraflara öyle bir çift kız gitmemiştir. Ancak sen bu kızı yine İran yakasında arar dedikten sonra, Emrah'tan bir iki beyit istedi. .
kaynak:http://www.ercis.net/modules.php?nam...ge&pid=175.