rica ederim
rica ederim
siz dururn daha neler yazacam ama emeğe saygı istiyorum yanlız
bana aşkını anlat diyorsun
anlatamam ki
anlatabilseydim aşkımı eğer
belki de şair olurdum
yazardım sevgimi mısralarımda
uğruna şiir olurdum
bana gözlerimi anlat diyorsun
anlatamam ki
anlatabilseydim gözlerini eğer
belki de ressam olurdum
çizerdim güzelliğini defalarca
uğruna kağıt kalem olurdum
bana aşkımı anlat diyorsun anlatamam ki
anlatabilseydim aşkını eğer
belkide göz yaşı olurdum
akardım gözlerinden ağlayarak
uğruna nehir olurdum...
hüseyin ünal(zor aşk)2005
rica ederim
siz kimsiniz bu arada
saol teşekkür ederim
miksam yüreğine sağlık güzel yazmışsın ben de yazdım 99 da istersen bak
Maşallah sayfa sayısı 99. 100. sayfanın ilk mesajı bana kısmet olsun bari.
Ben kimim..?
HER IRK IRKIM OLMUŞ…HER RENK RENGİM, HER DİL DİLİM OLMUŞ…IRKÇILIĞIN GİREMEDİĞİ YÜREĞİMDEN SOR BENİ..KİM OLDUĞUMU MERAK EDİYORSAN KAFKAS KARTALI ŞEYH ŞAMİLDEN,
KUDÜS FATİHİ SELAHADDİN EYYÜBİDEN SOR BENİ..
orhancelik27@windowslive.com
SEWMEK
Sevmek...Delicesine.deliler gibi sevmek
Kuş uçar gibi sevmek,gök gürler gibi sevmek
Bir çocuk inancıyla inanarak,kanarak
Ve bir günahkar fani azabıyla yanarak,,
Hep onu arayarak baharda,yazda,kışda,,
nihayet ''BÜYÜK SIRRA'' ulaşmak bir bakışda
O bakışda okumak aşkın büyük adını,
Hep o büyük bakışta bulmak war olmanın tadını...
Sewmek::Hasta anneyi,altın başlı yavruyu
Baharı,yıldızları,göğü.güneşi,suyu...
Yürekten kopan ince bir ahı,sever gibi
Sewmek....Toprağı,Allah'ı sever gibi.....!!
Veda
Ben şimdi çok uzaklardayım
Dönüp seni kaybettiğim yerde
Tekrar görememekten korkuyorum,
Dönüp seni, benim kaybettiğim yerde
Can çekişirken görmekten korkuyorum,
Dönüp seni, senin kaybettiğin yerde
Başkasının bulmasından korkuyorum,
İşte sadece bu yüzden geri dönemiyorum..
Küskünlüğüm yok hiçbir zaman sana bilesin,
Çıkıp gelmesen de bir daha
Gönül odam hep boş, hep senin için
Ve seni yazmışım, seni kazımışım her köşesinde,
Gül bahçelerinde “gül”ler yetiştirilmiyor artık
Güneşi vurdular, kan akıyor aynalardan,
Bir “gül” yolculuğunun nihayetindeyim bilemedim
Her yokuşun bir inişi olurmuş bilemedim
Her açan “gül”ün bir gün mutlaka solacağını bilemedim
Hayat “tek hece”lik bir kandırmacaymış bilemedim
Bilemedim solmuş bir “gül”ün adının olamayacağını,
Bana hep “gül”den değil
Biraz da acıtan dikeninden bahsedin
Bütün “gül”lerini zaten ben yetiştirmişim bu dünya bahçesinin
Bir de dikeni varmış bilemedim..
Çocuk sesleriyle uyanmışım bu sabah
Onları penceremden bilye oynarken görecem,
Seni her gördüğümde, ben her gün yeniden ölecem,
Ben bu diyardan gidip bir daha da geri gelmeyecem,
İlk mesai gününün bitiminde
“iyi akşamlar” demiştim son defa sana hani
Ve bir daha da yüzüne bakamamıştım eskisi kadar,
İçli dışlı olup sensizliği gururuma yediremiyorum artık bilesin
İşte bu yüzden günaydınlar diyemiyorum sabahları,
Bırak çalıştığın yerin camları kirli kalsın, seni görmemeliyim..
Yarın sensizliğin ikinci yılı!
Aradan daha bir hafta bile geçmedi biliyorsun
Ama sensiz geçen her dakika
Kalemi kırılmış bir mahkumun çaresizliği benimkisi,
Sana yazdığım bütün şiirler hâlâ ezberimde oysa,
Bazen çaycı özcan’ın ısrarıyla okuyorum uğur ağabeyin “el aziz” şiirini
Sensizlikten gelen efkar olacak bir köşemde,
Mavi bulvar’ı arşınlayacağım akşamları karış karış,
Bunun bir de türküsü olmalıydı aslında, değil mi ama?
Ben şimdi çok uzaklardayım
Dönüp seni kaybettiğim yerde
Tekrar görememekten korkuyorum,
Dönüp seni, benim kaybettiğim yerde
Can çekişirken görmekten korkuyorum,
Dönüp seni, senin kaybettiğin yerde
Başkasının bulmasından korkuyorum,
İşte sadece bu yüzden geri dönemiyorum..
Made İn NizipLi
Gitme,
dur bekle,
söyleyeceklerimi iyi dinle,
gözlerime bak ve Gitme.
Sebepsiz fırtınaya teslim et yüreğini,
bensizliği düşün en derinden,
hayatını düşün ve öyle git.
Ama dur gitme,
daha bitmedi sözlerim,
söyleyeceklerim yüreğimdeki sevda gibi,bitmedi.
Belki sözlerim bitecek,ama bu yürek susmayacak,
sen duymasanda,sen olmasanda konuşacak.
Eğer birgün susarsa bu yürek,
bil ki seninle varolan bu can,
sensiz yok olacak.
Hadi git,
arkanda ağlayan beni düşünmeden git,
yüreğindeki saman alevi aşkı söndür öyle git,
öyle bir git ki,,
ardında küllerin bile kalmasın.
Kalbime hançeri sapla ve git,
kanayan yaraya tuz basıp,
acılarımı unuturum elbet.
Ya sen,
yaralarına tuz basabilirmisin,
arkanda ağlayan beni unutabilirmisin,
yatağa yatıp huzurlu bir uykuya dalabilirmisin.
Gittin işte,
arkana bakmadan gittin.
O ağlayan ben vardı ya,
artık büyüdü ve hayatın acılarını gördü.
Bişey daha;
kalbime saplanan hançer hala yerinde,
korkuyorum çıkarmaya
YA ÖLÜRSEM DİYE..
Made İn NizipLi
DIŞARDA ÜŞÜYEN HAZİRAN KALBİMDE HAZAN
“uygarlık ve barbarlık kardeştir.”
-Havel-
dünya sığmıyor insana havel
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske
parada kir, suda klor, havada nem
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler
/insan, sığmıyor insana havel!/
ve her şey:
şey!
mesela o takvimler, o günler
her biri şimdi kim bilir neredeler
yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler
bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler
bize kalan kurt kapanı sözleşmeler
ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler
oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır havel?
biz bu kentlerde
bu ömürlerin gecelerinde çürüsek bile
şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır
ve dışarıda üşüyen bir haziran
kalbimde yılların tufanından artık bir hazan
(kalbimde hazan
ve şairdir elbet
sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)
dışarıda üşüyen bir haziran
kanımda nikotin cehennemi
kısa kibrit uzun duman
yaan!
yine yaan! yine yaaaan!
yan ki yangınlar bile yansın
haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...
bırak ağlasın artık gündüzlerin ışığında aşk
gecelerin sularında yakamozlar yok
ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara
çamaşır ipleri
duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri(!)
dışarıda üşüyen bir haziran
dışarıda aşksız aşk, aids, hepatit b
dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller
viagra cinsellikler, çıldırtan günler!
ve dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi
ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi
ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın
inatla!
inatla gülümsemeyi
öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...
(herkes fanusuna asmış kendini
bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)
dışarıda üşüyen bir haziran
dışarıda öldü insan
öldü insan
hiçbir kitaba yakışmadan!
ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi
her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi
bu yüzden her şey:
şey!
havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;
hepsi bu işte basit, olağan
her şey şey’dir; inandıklarımızdır belki de yalan
abarttığımızdır,
kül’dür herkesin payına kalan...
YILMAZ ODABAŞI
bireysel emekli, sadece üye...
Sen Gidince Anladıklarım
Meğer seher yelleri de kırarmış başakları,
Umutlar da hep hanımeli açmazmış.
Düşünceler, sarıp sarmalarmış solmuş baharları.
Anılara küskün görüntülerde yaşarmış meğer düşler,
Ve geceler, hep yıldızları gizlemezmiş koynunda,
Hasretlere tutsak olurmuş, karanlığın kolları.
Meltem değilmiş tüm rüzgarların ismi meğer,
İsmi martı değilmiş,
Beyaz olan tüm kuşların.
Sırlar taşımazmış gündönümleri uzaklara her zaman,
Kolay değilmiş her bilmece,
İri sorular varmış yüreklere saplanan.
Nankör diye haykırırmış,
Saatler her geçen an'a,
Meğer arkadaş değilmiş akreple yelkovan.
Ağacın dalında filizlenirmiş meğer sevda,
Yalnızlıkmış kökleri,
Ayrılıkmış derinlere uzanan.
Şimdi sanma yalnız senin gözlerinde geziyor nemli bulutlar,
Yalnızlık doruklarından çığ gibi yıkıldığında,
Erkekler de ağlarmış inan,
Olsa da göz pınarları ıslanmadan
Made İn NizipLi
AĞLAYAMADIM
Yıllar sonra gördüm sevdiğim kızı
Uzaktan baktım ona yaklaşamadım
O anda başladı içimde bir sızı
Gözlerim doldu taştı ağlayamadım
Çaresiz boynum büküldü kaldı
O anda dünyam birden karardı
Kahpe felek onuda elimden aldı
Gözlerim doldu taştı ağlayamadım
Bucanı tanrı verdi senbenden aldın
Beni derbeder ettin dertlere saldın
Paraya pula kanıpta hayale daldın
Nedir senin maksafın anlayamadım
Kadere küsmüşüm senin yüzünden
Ağlıyor gözlerim hergün hüzünden
Yalancının biriymişsin döndün sözünden
Nedir senin maksadın anlayamadım
Made İn NizipLi