GÜNLÜK YAŞAMDAN BİR KESİT
Karşı yamaçlarda batan güneşle başlayan gece, bilmem kaç saat sonra bu kez yine güneşin doğmasıyla bitiyordu. Yerine yeni bir gün başlayacaktı. Gece ve gündüz Evrenin kendi periyotları içinde biteviye devam edip giden bir kainat olayı. Biten akşamla birlikte doğan güneş yeni bir günü müjdeler, yeni bir gün başlar. İşte bu münvel üzere öyle bir gün başlıyordu. Güneş bulutların arasında yüzünü göstermeye çalışırken ışınlarının bir kısmı bulutlara takıldığı için parlaklığı kaybolmuştu. Sonbaharın biraz serin birazda soluk bir günü. Sabahın serinliği mevsimin de serinliği ile birleşince serinlik insanın içinde hissedilir gibiydi. Tipik bir sabah yeli ile ağaçlarda ki yapraklar dallarında tutunmakta zorlanırken yere düşenler rüzgarında etkisiyle yerlerde savruluyordu. Sonbahar her haliyle gösteriyordu kendisini. Bu manzarayı ne güzel tasvir etmiş şair Baki… Bir kasidesinde “çemende hayli perişan imiş varak-Belli ki şikayeti var zamandan” der. İşte böyle bir sonbaharı andıran gün… O yüzden güneşin rengi biraz soluk ve bulutlara takıldığı için de yüzünü tam gösteremiyor. Solukluğu da ondan zaten. Güneşin doğmasıyla birlikte insanlar içinde yeni bir gün ve yeni bir yaşam mücadelesi başlamış oluyordu. Bu yaşam mücadelesi ve kavgası o akşam mola vermişti her zamanki gibi. İnsanlar günün yorgunluğunu akşam dinlenerek gidermiş oluyorlardı. Akşamlar dinlenmenin vazgeçilmez zaman dilimlerindendir. Derin akşam saatleri bütün canlılar için bir dinlenme zamanıdır. Şafak ağarmasına dek sürer geceler. Sabah ezanıyla evlerin camından yer yer sızan ışıklar, uyanmanın ilk işaretleridir. Birazdan günün ışımasıyla birlikte yaşam mücadelesi kaldığı yerden yeniden başlayacak Ve bu durum yaşam boyu hep böyle sürüp gider. Bittiği yerde yaşamda bitmiş olacaktır. İnsanların yaşamından bir kesit bu. İşte bu yazı bu kesitin gözlemidir. Her gün tanık olduğumuz yaşamın bu yönünü bu kez görmeye çalışmaktır. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte evlerinden çıkan insanlar sokaklar da, caddelerde kimi yaya, kimi arabalı ve kimisi de mobilet, motor gibi araçlarıyla ana arterlere doğru akmaya başlıyorlar. Gece boyunca uyuyan kent bir gürültü ile uyanmıştı şimdi. Akşamdan planlanan ya da rutin olarak yapılan işlerin görülmesi için herkes ayakta. Yaşamsal kural her başlayan günle yerine getirilir böylece. Nitekim dükkan ve öteki iş yerlerinin kepenk ve darabalarının gıcırtıları insanın içini gıcırdatarak açılmaya başlanıyor. Kimi işine geç kalmamak, kimide bir an evvel işine başlamak, memur dairesine, öğrenci okuluna ulaşabilmek için günle başlayan bir telaş ortalıkta. Her taraf insan seli. Konutlardaki insanların belki yarısı, böylece dışarıya çıkıyor. İnsanlarla beraber günlük sefere çıkan arabaların motor ve klaksiyon gürültüsü ortalığı doldururken, egzoz gazı dumanı ve kokusu genizleri yakar gibi. Fırınlardan çıkan ekmeklerin kokuları ile hemen onun yanı başında kurulmuş dürümcülerinin iştah kabartan kokuları etrafı sarmış, yine ciğer dürümcüleri ve öteki sabah kahvaltısı veren dükkanlardan da çeşitli çorba ve yiyecek kokuları ve dumanları da çarşıyı kaplamış durumda. Öte yandan bir iş bulmak yada işinin takibi için erkenden evinden, köyünden çıkanlar da meydanlarda ki kalabalığa artırmaktalar. Bunların genellikle ilk durağı kahveler. İlk çaylarını burada içerken güne başlama vaktini de burada beklerler. Kahveciler belki de iş yerlerini en erken açan esnaf grubundandırlar. Sabahki müşteriler eğer havalar müsaitse kahvelerin kasvetli havası yerine onun ön tarafında oturulabilecek bir yere sandalyesini koyar çayını öylece yudumlarlar. Yok eğer hava soğuk ya da yağmurlu ise yanan saç sobasının etrafında halka olup öyle otururlar. Böyle havalarda ceket ya da pardesüsünün yakasını kaldırır gibi yaparak birazda boyunlarını içine çekip öylece otururlar. Çayını içerken o gün için yapacakları işin muhasebesini yapma hesabını da yaptığını görmek mümkündür. Başını sıkça sağa sola sallamak, parmaklarıyla oynamak ve bazen de “lahavle” diye kendi kendilerine mırıldamaları bütün bunların birer işareti. Yani bir bakıma o gün için neyi nasıl yaparım hesabı kitabı içindeler. Bu mekanlara yakın noktalarda üçü beşi bir araya gelmiş elinde iş aletleriyle ayakta bekleşen insanlarda vardır. Bunlarda günlük ekmek kazanımları için çevreden iş bekleyen çoğunluğu beden işçisi olan insanlar. Bunların standart geçim kaynakları yoktur. Onlar ancak bir iş sahibinin kendilerine günlük bir iş vermesi ile o günü kazanabilecekler. Bu gibileri her sabah genellikle bilinen kahvelerin önünde toplanırlar ki iş sahipleri onları kolayca bulabilsin. Öte yandan ellerinde saplı çalı süpürgesi ile cadde ve meydanları süpüren belediye çalışanları o gün için de insanlara temiz bir mekan yaratmanın gayretindedirler. Giysilerine ve ellerine sinmiş yağ ve pas lekeleriyle sanayi işçisi oldukları belli olan ve çoğu çocuk denecek yaştaki çalışanlar, genellikle kendilerine özgü motorlarıyla iş alanlarına doğru yönelmişlerdir. Sebze yüklü tekerlekli tablasını omzuyla yiterekten satış meydanlarına getiren tablacılar daha alana ulaşmadan sattıkları ürün çeşitlerini yüksek sesle duyuruyorlar. Bu esnaf erbabının ne iş nede kazanç güvenceleri vardır. Yaptıkları iş yasal kabul edilmediği için onları kimi zaman Belediye kimi zaman Maliye takibe alır ve çoğu kez arabalarına el konulur. Yaşam mücadelesinin geri planında kalan çoğunluğu çocuk kadın ya da yaşlılar onlarda evin sabah kahvaltısı ekmeğini almak için fırınların önünde beklemekte ve ekmeyi sıcağı sıcağına kahvaltı sofrasına yetiştirmenin gayretindeler. Dış semtlerden ya da yakın köylerden günlük işleri için gelenler daha erkenden gelmiş ve onlarda alacaklarının, satacaklarının hesabı içindeler. Beraberlerinde getirdikleri çoğu yoğurt kapları ve diğer çuval ve çıkınlarını götürebilecekleri yerlere ellerinde omuzlarında taşımaktalar. Yüklerini taşırken sağa sola adeta çarpar gibi giderler. Çünkü taşıdıkları yükleri onların dengesini bozmakta… Bunlar kentlerin geçici ama sürekli müdavimleri. Köy arabalarının kat ettikleri yolların çamuru tekerlerine ve gövdesine yayılmış durumda o yüzden lastikleri ve gövdesi çamurludur. Ve çoğunun yük konulması için üstte bir bagajı vardır. Köyden gelenlerin bir kısmı da kendi binek hayvanları ile gelmektedirler. Bunlar genellikle yüklerini hayvanlarının sırtında getirmeyi tercih ederler ki böylece geliş gidişleri ek masraf olmasın. Hem sahibini hem de geniş heybe ve çuvallara doldurulmuş yükleri taşıyan bu hayvanların bakımlı ve güçlü olması gerekir. Bunun için genellikle atlar tercih edilir. Hayvanlarıyla gelenler için sıkıntı hayvanlarını koyabilecek bir yerlerin olmaması… Daha önceleri bunlar için yapılmış hanlar artık günümüzde kalmamıştır. Bu nedenledir ki bunlar işlerini görür görmez hemen geri dönerler. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte dışarıdan ve köyden gelenlerle birlikte kent halkının kalabalığı çarşı, meydan ve caddelerde bir yoğunluk oluşturur. Gerçektende o saatlerde Doğudan, Batıdan kısaca her yönden gelen yüzlerce köy dolmuş ve arabaları ile taşınan insan sayısı yerli nüfusu ile bir araya gelince oluşan kalabalıkla kent ayağa kalkmış gibidir. Her noktada, her kesimde bir telaş bir telaş ki yeni bir gün yeni bir iş için. Günlük yaşam başlamıştır. Gece dinlenen bedenler bir sonraki günün yaşamına bıraktıkları yerden başlayacaklar. Akşamdan düşünülen, planlanan işler için kollar sıvanacak aş için,ekmek için, okumak, sağlık, ziyaret kısaca yaşamın gerektirdiği mücadele ile ilgili her şey için… Bu mücadele en uç noktadan merkeze doğru bir çayın akışı gibi kendisini göstermekte… Şu saatler günün ilk saatleri, biraz telaş, biraz koşuşturma tamda bu yüzden… Herkes menziline bir an evvel ulaşacak, dükkanını tezgahını bir an evvel açacak, kısaca günü kazanabilme yarışının başlangıcı. Günle birlikte başlayan hareketlilik bu. Yalınız bu durum gün boyu aynı tempoyla devam etmez, hareketlilik ilerleyen saatlerde yerini yavaş yavaş sakinliğe bırakır. Öğleye doğru bu durma noktasına gelir. Ve belki de insanlar olacağına varır rızası ile kendilerini günlük yaşamın akışına bırakırlar. Yaşamın doğası da budur zaten. Bir kısmımıza mistik gibi gelse de esasen Çaba ,mücadele, koşuşturma ne olursa olsun iş olacağına varıyor çok kez. Bir söz vardır halk arasında “ceylandan fazla koşan olmazmış ancak oda bulduğuyla yetinir.” İşte ona benzer bir anlayışla iş oluruna varır denilir ve ilerleyen saatlerle birlikte insanlar ve ortalık giderek sakinleşmeye başlar. Daha doğrusu günlük yaşam oturmaya başlamıştır artık… Bitişik esnaf, iş yeri sahibi insanlar kendilerini sabahın stresinden kurtarıp birbirleriyle konuşup hatta çay içme muhabbetine girerler. İşler oturmuştur ve iş olacağına varacaktır. Güneşin tepeye yükseldiği saatlerde insanların, çarşının, pazarın nabzı düşmüş ve günün bilançosu belli olma noktasındadır. Hatta bir çok kesim o saatlerde işini bitirmiş durumda. Artık o saatten sonra bir çok esnaf grubu ve değişik ürünleri pazarlayan işportacılar takım ve tezgahlarını toplamaya başlamışlardır. Onlar günü bir şekilde kurtarmışlar. Kırsaldan gelenler alacaklarını, satacaklarını ve diğer işlerini büyük ölçüde haletmiş ve evlerine dönmek için dolmuş duraklarında kendilerini götürecek vasıtalarını beklemekteler. Bunlar büyük ölçüde kendi ürettiklerini satarak ev ihtiyaçlarını gidererek eve dönmektedirler. Tarımla sanayinin mübadelesi ya da değiş tokuşu gibi. Şu saatlerde artık meydanlarda ne öbek öbek insan toplulukları, ne de caddelerdeki kalabalık var. Sabah ki hareketlilikte görülmüyor. Günün yorgunluğu yavaş yavaş insanların omuzlarında hissedilmekte… Günlük yaşamın mola arası da gelmiş ve sabahın ilk ışıkları ile birlikte güne merhaba deyipte, günlük yaşamın mücadelesine giren insanlar hem yorulmuş, hem de tükettikleri enerjinin karşılığında acıkmışlardır. Onun için bir mola... Dönebilenler evlerine,.diğerleri bulundukları yerlerde buldukları bir şeylerle yemek ihtiyacını gidermekteler. Öğle saatlerinde lokantalarda hareketlilik görülmektedir ki daha çok dışarıdan gelenlerin gittikleri görülür. Müşteri çekmek için lokantacı veya çırağı lokanta önünde avazı çıktığı kadar yemek çeşitlerini sayarak bağırır. Bu iş bir iki saat böyle devam eder. Yılın en kısa günleri şu günler. Uzun yaz günleri insanlar daha çok yoruyor. Şimdi tam tersi. O nedenle güneşin tepeden Batıya yıkılmasıyla birlikte hava kararmaya başlıyor. Yani akşam erken oluyor. İşte şu saatler artık işlerin bitim sırası. Biraz sonra sabahki trafik tersine akacak. Ama bu kez o koşuşturma ve telaş yoktur. Yaşamın enerjisi ve nabzı düşmüştür. Sabahleyin acelece evlerinden çıkanlar şimdi ağır ağır ve birazda yorgunca yola revan olacaklar. Hanesine ailesine dönenler kim bilir onlarla hangi duyguları paylaşacaklar... Böylece bir gün yine geride kalmakta, bir günlük mücadele bu kez de tamamlanmış bulunmakta . Ahmet Haşim’in dediği gibi “Akşam yine akşam” Esasen bütün bunlarla birlikte ömürden bir gün yine gitmişti. Şimdi ellerinde poşeti, paketi, çantası ve çıkınıyla dönüyorlardı evlerine. Artık güneş karşı tepelerin ardından kaybolmuştu. Koca kent bir süre sonra sesizliğe bürünecek.