Lise 10.sınıflarda göçlerle ilgili ünitede öğrenciler arası ister tek başlarına ister grup olarak makale yarışması düzenledim.konu olarak göç,nüfus,doğal afetlerlerin nedenolduğu göçler ve sonuçları gibi konuları çevremizde yaşanmış hikayeleri, köylere giderek fıratın sular altında bıraktığı köylerdeki göçleri, gerekirse kendi düşüncelerinize dayanarak yazacakları yazılar olabilir dedim.Ve onlara 2 ay süre tanıdım.ödevler teslim edilirken hem cd de olacak hemde çıktısı alınacağını özellikle vurguladım.çünkü 1.2.3. olan makaleye dersanelerimizden(FİNAL-UĞUR-SINAV DERSANELERİ) kitap seti verileceği ve de www.Nizip.com sitesinde de yayınlanacağını belirttim.
Daha sonrasında makaleleri öğrencilerele birlikte toparladım.makaleleri seçmek için okulumuz edebiyat öğretmenlerinden Şafak ATALAY, Fatma AKFIRAT VE Coğrafya öğretmenimiz yani kendiminde içinde bulunduğum bir kurul oluşturdum.Bu toplantı sonucunda 1.2.3. makaleyi belirledik.
Bende bu makaleleri sizlerle paylaşmak istedim.eğer beğenirseniz bazı dergilere göndermeyi düşünüyorum.
Şunu da belirteyimki bu gibi çalışmalar öğrencilerin çevreyi tanımalırına,insanlarla iletişim kurmalarına çok yardımcı oluyor.Özellikle de gruplar arası bilgi yarışı hız kazanıyor.Şimdiden diğer ödevi sormaya başladılar bile.
Bu çalışmada yanıbaşımda bana her an destek olan eşim Nevine, yardımlarını esirgemeyen Edebiyat Öğretmenlerimiz Şafak ATALAY, Fatma AKFIRAT’a,FİNAL-UĞUR-SINAV DERSANELERİMİZE. www.Nizip.com sitesine teşekür ederim.
TABİİKİDE ÖĞRENCİLERİMİN TEKER TEKER HEPSİNİN KALEMİNE,YAZISINA,EMEĞİNE,ELLERİNE,VE DE TERTEMİZ YÜREKLERİNE SAĞLIK...
***HER AN KEŞFETMEK UMUDUYLA BAKMANIZ DİLEKLERİMLE***
Nizip-CUMHURİYET Lisesi / Coğ.Öğretmeni İbrahim ŞİMŞEK
NOT:burda üç makale değerlendirilecektir.bunları sırsıyla belli zaman arlıklarıyla sizlerle paylaşacağım.özellikle tek tek değerlendirmenizi isteyeceğim daha sonra ise genel bir değerlendirme yapmanızı bekliyorum.
***YARIŞMADA 1.OLAN ÇALIŞMA***
KESKİNCE (TILMUSA)
Köyümü sular altında bırakalı çok olmadı.Orayı çok iyi hatırlıyorum.
Belki; yaşım bazı şeyleri anlayacak kadar büyük değildi ama,bazı yaşananları unutacak kadarda küçük değildi.
Köyümü baraj sularının alacağını ve köyümüzden göç etmemiz gerektiğini duymuş ve çok üzülmüştüm.Nasıl olurdu ki bizler, köyümüzden,
anılarımızdan,geçmişimizden vazgeçebilirdik! Bana sadece, köyümü sular altında bırakmışım gibi gelmiyor.Köyümle birlikte çocukluğumu, anılarımı,
bayramlarımı da sular altında bırakmışım gibi geliyor.Benim çocukluğum; köyümün dar, bazen çamurlu, bazen de ıssız zabıklarında düşe kalka oynayarak geçti. Oyuncaklarımı alır kardeşimle birlikte el ele tutuşup arkadaşlarımın yanına gider, hep beraber oynardık.Yazları çok yakınımızda olan Fırat`a gider,yüzerdik büyüklerimizle.Denizde sadece yüzmek değil,onu izlemekte güzel olurdu. Ama denizin hırçın, dalgalı hali beni ürpertirdi.Birde akla Fırat’ın nice canları,çocukları ,gençleri aldığını düşünürsek…
Köyüm cennetten ödünç alınmış bir parça gibiydi.Yeşilliğiyle, ağaçları,
bağı bahçesiyle, havasıyla,suyuyla çok bereketli ve güzel bir köydü.Yılın belirli zamanlarında bahçede erik ,ceviz,incir toplanırdı.Bizim ailede olan herkes bahçede erik toplamaya giderdi..Bizde yanlarında ağaç altına dökülen erikleri yahut dalları aşağıya doğru eğik olan ağaçların eriklerini toplardık.Büyükler bellerine önlük bağlar,üç ayakları da alır işe koyulurlardı.
Köyümüzün camisi, birde ilk okulu vardı.Köyümüzde Sağlık Ocağı yoktu. Suyu Turunpa’dan alırdık.Buz gibi denizden gelirdi su.Köyde en çok okulu merak ederdim. Hiç gitmemiştim, sadece dışardan okulun bahçesinde koşuşan çocukları görürdüm.O zamanlar küçük olduğum ve de hiç okul görmediğim için benden büyüklerden bana okulu anlatmalarını isterdim ve bende köyümdeki okula gitme hayallerini kurardım.Evimizin hayadının(bahçe) ön tarafında kocaman ihtiyar bir dut ağacı,sağ ve sol tarafında ise erik ve kayısı ağaçları vardı.Ön tarafa dedemler,dut ağacının altına bir taht kurmuş,orada oturup dinlenirler,yaz geceleri gelen misafirleri orada ağırlarlardı.Hatırlıyorum da ne kadar güzel eğlenceli günlerdi, o günler.İnsan hiç unutamıyor,nasıl unutulur ki! Her şey dün gibi aklımda, o köyde bütün yaşadıklarım…En çok özlediğim, unutamadığım bayramlarımdı. Bayramdan bir gün önce yani, Arefe günü , küçükler ellerine kına yakar,bayram sabahı büyük bir heyecanla uyanırlar,bayramlıklarını büyük bir sevinçle giyerlerdi ve bütün köylü neredeyse, dedemlerin evine toplanır,orada bayramlaşırlardı.Erkekler büyük odaya, kadınlar ise küçük odaya alınırdı.Ama şimdi nerede ...İnsanlar sanki artık, birbirleriyle değil bayramlaşmak, selamlaşmak dahi istemiyor.
İşte benim büyüdüğüm, böyle bir köyü tarihe gömeceklerdi.İlk önce işe Fırat’ın suyunu yükseltmekle başladılar.Anneannemlerin evlerinin biraz aşağı tarafında sadece topraktan olan bir yol vardı,üzerinde taş pek bulunmazdı. Köyün gençleri,çocukları orada futbol oynarlar, top koştururlar,çelik çömlek,gülle oynarlar.bizlerde ip atlar,çizgi oynardık.Yolun yukarı tarafında komşumuz otururdu.Fırat’ın suyu yükselince ilk ,onun evini ve bizim türlü türlü oyunlar oynadığımız oyun alanımızı ,yolumuzu almıştı.Tabii ki bütün köylü biranda evin sular altında kalmasına çok şaşırmış ve korkmuştu.Köydeki insanlar mağdur olmuş;evdeki bütün eşyalar kullanılamaz hale gelmişti.İnsanlara köyden ayrılmanın üzüntüsü yetmiyormuş gibi birde uğradıkları zarar ortaya çıkmıştı.Evin kadını hüngür hüngür ağlayor ne yapacaklarını bilemiyorlardı.Zaten maddi durumlarıda
pek iyi değildi.Bütün köylü yardımlaşarak evleri su altında kalan aileye yardım etti , bazı kullanılabilir eşyaları dışarıya çıkarttıktan sonra,o eşyaları akrabalarının evine taşındıar.Bu saatten sonra, bizde olmak üzere göç etme hazırlıklarına başlamıştık.Herkes kara kara düşünüp ,üzülüyorlardı , ama ne çare, elden ne gelir, göç etmekten başka çaremiz yoktu.Yüzyıllardan kalan ,boy boy kocaman kocaman,
kendileriyle birlikte, ömürleri çürütmüş insanların emekleri bir çırpıda yok oluyor,ağaçlar kesiliyor,halatlara bağlanarak bazı ağaçlar devriliyordu.Devrilen her ağacı görünce içim tuhaf tuhaf olur,yüreciğim bir başka sızlar, daha fazla üzülür,üzüntüme birde ayrılık acısı eklenince çekilmez ve
de unutulmaz bir hüzün ve burukluk çökerdi.Dedemler Nizip’ten işçi getirerek bahçedeki erikleri toplamaya başlamışlardı.Köyümüzle pek ilişkisi olmayan,hatta hiç alakası olmayan , köyümüzü ilk defa gören işçiler bile üzülüyorlardı. Ama üzülmekle köyümüzü kurtaramazdık .Eninde sonunda köyümüzü bırakacaktık,başka çaremiz yoktu.Bizim bahçedeki erikler toplanırken;ben köyümü belki de son kez
dolaşmaya çıkmıştım.Artık Fırat’tan öyle nefret ediyordum ki Fırat’ı görmek dahi istemiyor,çokta
korkuyordum.Artık beni daha korkutuyor,ürpertiyordu.Korkumdan dolaşmam fazla uzun sürmedi.Yavaş yavaş karanlıkta çöküyordu zaten.Çok geçmeden eve döndüm.Eve dönerken insanlara baktım da,herkes bir telaş içinde.kimi yemek pişirme,kimi kestikleri ağacın dallarını bir yere toplamak peşinde koşuşturuyorlardı. Akşam karanlığını da,soğuğunu da ,sessizliğini de getirmişti artık üstümüze.
Herkes ateş böceğinin sesiyle bir hayale dalmıştı.Herkes bir şeyler düşünüyordu.Belki, kimi çocukluğunu,kimi okul yıllarını,kimide benim gibi yaşadıklarını göz önünde geçiriyordur… Hayal mayal bir anım aklıma gelmişti..Küçüktüm,bir yaz mevsimiydi.Annemler çamaşır yıkıyorlardı,köydeki okulun öğretmenler öğrencilerini Fırat’ın kenarına pikniğe götürüyorlardı,bende gitmek istemiş annemden izin koparıp gidebilmiştim.Yemyeşil çimenlerin üzerine,gölgesi en fazla olan ağacın altına oturmuş ,bütün her şeyi hazır ettikten sonra oyunlar oynamaya başlamıştık.Öğretmende daha fazla dayanamayıp bizimle birlikte oynamaya karar vermişti.Adeta öğretmende bizimle birlikte çocuk olmuş,bizimle birlikte yeniden çocukluğunu yaşamıştı.Anılar arka arkaya sıralanıyor,derken.Komşumuzun sesi duyuldu.Akşamınız hayrola demiş ve hemen dedemle koyu bir sohbete koyulmuştu.Onunda yakındığı düşündüğü aynı şey göç.Uzun bir geceden sonra yine sabah olmuş,güneş açmaya başlamış, hemen hemen bütün köy sabahın ilk vaktiyle uyanmaya başlamıştı.
Kadınlar kızlar bir yandan ev temizliğini yapmaya diğer yandan ise kahvaltıyı hazırlamaya başlamışlardı. Köyümüze taksi ile çarşı ekmeği getirilir,satarlardı.sabah erken kalkılıp alınmazsa ekmek erkenden biterdi.O yüzden beni de zorla erkenden kaldırıp uykulu uykulu ekmek almaya
gönderdiler. Sımsıcak çıtır çıtır ekmekleri alıp eve döndüğümde kahvaltı hazır beni bekliyorlardı.
Kahvaltı yapıldı sofra toplandı herkes işinin başına döndü.Bütün işler yavaş yavaş bitiriliyor
Hatta komşularımızın bazıları şehirde evlerini tutmuş,ucuz ucuz hayvanlarını satıyorlardı.
Sıra evlerini taşımaya gelmişti.Eşyalarını bir traktöre yükleyip yavaş yavaş birkaç aile vedalaşıp,göç ettiler bize sadece arkalarından su dökmek ve güle güle demek kaldı.Sıra bize gelmişti.Dedemlerde artık ağaçları kesiyor,her taraftan testere sesleri geliyordu.Bütün ağaçlar kesilmiş ,odunlar içeriye dolduruluyordu.Daha sonrada traktörlere doldurulacaktı.Dedem bütün hayvanları satıyor,ucuza gitmemesi için alıcılarla pazarlığa tutuşuyordu.Ben ise onları uzaktan izliyordum.
Halamlar Nizip’e gelmiş, amcamla birlikte evi yerleştiriyordu.Bir kaç gün geçtik ten sonrada biz her şeyimizi bir kamyona sığdırıp gelmiştik.Geride bıraktığım köyüm,çocukluğum,anılarım bir film şeridi gibi gözümün önünde canlanıyordu.Oysa benim köyüm gibi çocukluğumda,anılarımda baraj sularında boğulup
gitmiş,maziye karışmıştı.
Köyden göç ettikten sonra şehir hayatına alışmak biraz zor olmuştu.Sadece bizim için değil herkes için.Nasıl alışabilirdik ki köyde tek geçim kaynağımız tarım ve hayvancılıktı.Herkes bu işle uğraşır,bu işle çoluğunun çocuğunun rızkını kazanırdı.Şehirde de bütün köy halkı bu işle uğraşamazdı ki;göç eden köy sadece bizim köy değildi.Bizimle birlikte bir çok köy göç etmişti.Göç edenlerin hiçbir mesleği yok ve kalabalık bir nüfusu vardı.İşsizlik sorunu yüzünden insanların bazıları büyük şehirlere işçi olarak çalışmaya
Bazıları yurt dışında çalışmaya başlamışlardı.Bazıları da su alan köylerin yerine devlet yeni köyler vermiş buraya tekrardan göç ederek tarıma ve hayvancılığa devam etmiştir.Bu göçten sonra normal davaları başladı insanlar arasında .Yıllarca dost geçinen,birbirlerinin en zor günlerinde yanında olan köylüler birbirlerine iki parça mal yüzünden düşman kesilmişlerdi.Bırakın komşuları kardeşler bile birbirleriyle küsüyor ,kavga ediyorlardı.İnsanların maddi zenginliklerinin yanında ,manevi duygularını, dostluklarını baraj suları ,baraj paraları yok etmişti.Artık insanlar,daha fazla mal için,para için uğraşır olmuş bir şekilde dostunun, kardeşinin malından pay çıkarmaya başlamıştır.
Bizde,babamlar Nizip’te sebze halinde bir dükkan açarak yaşamımızı sürdürüyoruz, hayatın zorluklarına karşın.Yazları yeni köye gidiyoruz ama eski köye hiç benzemiyor.Yeni köyde denizin karşısına geçip denizi izleyebilirsiniz.. Belki denizin karşısında,ağaçların gölgesinde kuşların cıvıltısı arasında dinlenebilir,ruhunuzu rahatlata bilirsiniz,kahvaltıda yapabilirsiniz ama;bunların hiç biri eski köye benzemez. Tamam belki yine bağımız bahçemiz ,denizimiz var ama;hiçbir şey eskisi gibi değil olmayacaktır da.
**** Mehmet TOKSÖZ Mustafa TOKSÖZ ve İki küçük kıza TEŞEKKÜR EDERİZ*********
HAZIRLAYANLAR: GRUP:ŞAFAK VAKTİ
Hayri YILMAZ
Müge Çiğdem YILMAZ
Faide TOKSÖZ
-----------------------------------------------------------------------
Okunma: 144
Oy/Yorum: Rating:10 Votes:7 (Rating Scale: 1 = worst, 10 = best)
Tarih: 12.02.2007
Yazar/kaynak: öğrencilerim.
Yazar iletişim: n/a
Gönderen: ibrahim şimşek
Yorum: 7 Yorumlar