Bizler doğduğumuz memleketimizin bize dayattığı zor şartlar ve buna bağlı maddi manevi sıkıntılar yüzünden güzelim memleketimize tutunamayarak, ülkemizin bir ucundaki Nizip'ten, dünya’nın diğer bir ucundaki Avrupa’ya yani doğduğumuz yerden doyduğumuz yada doyacağımızı sandığımız yere göç etmiş insanlarız.Soğuğa dayandık, sıcağa dayandık ama hayatın bizlere dayattığı şartlara dayanamadık gurbet ellere göç ettik.Memleket hasreti çığ gibi büyür içimizde, hasreti anlatabilmek için yaşamak lazımdır.Bende bunu biraz olsun yaşadıgım için sanırım biliyorum. Nizipte hasret; birçok genç için askerlik ile başlar, çünkü bizim çoğu gencimiz askere gidene kadar uzun süreli Nizip dışında kalmamıştır. Birçok genç kızımız için ise ilçe dışından evlenme ile başlar başka bir olasılık azdır; çünkü çoğu genç kızımızın üniversite okumasına imkan olmuyor, hasret; bir martı nın çölde yaşaması gibi birşeydir, martı suyun değerini tam anlayamaz, ama çöle düşünce hayatın gerçeklerini anlar.İnsanlarımız aradan geçen onca zaman içinde Avrupa’nın sosyolojik yapısına entegre olmadıkları gibi örf, adet ve kültürel anlamda kendiliklerinden birtakım dejenerasyon'a uğrasalarda, özden birşey kaybetmeme çabası içerisindeler.Bunun da en önemli unsuru memleket hasretini sıcak tutmaktır, her türlü ortamda memleket ve hasret sözcüklerini sıklıkla kullanmaktır.Tabii gurbette yaşamak insana tefekkür etmeyi ve yaşanan her olumsuzluğun hayatımıza kattığı güzelliklerin de olduğunun farkına vardırıyor, yaşadığımız sıkıntıların sonunun hayırlı olacağı dersini de veriyor;
Düşünmek, davranmak için
Öğrenmek, yapmak içindir
Yıkmak, kurmak için
Bozmak, düzeltmek içindir
Aramak bulmak için
Sormak öğrenmek içindir
Bakmak, görmek için
Duymak, anlamak içindir
Durmak yürümek için
Koşmak ulaşmak içindir
Toplamak vermek içindir
Anlamak anlatmak içindir
Acı mutluluk içindir
Gurbet dönmek için
Hasret kavuşmak içindir
Gurbette yaşamanın her ne kadar olumsuz yanları olsada, arada bir yapılan kendimize özgü faaliyetlerle bir araya gelebilmenin de bir o kadar güzelliği var .Geçtiğimiz ay içerisinde, ana babası dahi burada doğup büyüyen Anavatan olarak yalnızca Türkiye’yi bilen üçüncü kuşak çocuklarımızdan, bir yeğenimin düğünü vesilesi ile eğlence tertib edildi. Bu tertib edilen eğlence yalnızca bir düğün olmadan öte, hısım akraba-eş dost ve hemşehrileri bir araya getirebilmek amacı gütmekteydi, nitekim öylede oldu.Almanyanın çeşitli yerlerinden gelen dostlarımızın yanı sıra, sırf birkaç tanıdık sima görebilmek amacı ile Avrupa’nın diğer ülkelerinden ve hatta İstanbuldan gelen akrabalarla, Nizip’ten misafirimiz emekli öğretmenlerimizden (dayımız ağa Selah)Selahattin Erdal ve Semiye Erdal da aramızda idi. Hazır, Selah hocayı yakalamışken saatler süren memleket sohbetinin içinde bulduk kendimizi.
İşte, gurbetin ve hasretin en güzel yanı da bu olsa gerek her fırsatta memleket sohbeti ile memleket özlemi dile getirilmekte ve duyguların coştuğu anların heyecanını tatmaktayız. Ama yinede memleket düğünlerinin yerini tutmuyor burada yapılan faaliyetler, hani günler öncesinden sigara tutarak çeyize çağrılmak, davul zurna ile çeyiz almaya gitmek, kadınların biraraya gelip ev düzmeleri, sabahlara kadar süren kına geceleri, günlerce avluda davullar çalınarak düğün yapılması, bir de şabaş vardı bilmiyorum hala uygulanmaktamıdır. Ve sonuç olarak, bedenimiz buralarda olsada ruhumuz Anavatan hasretiyle yanıp tutuşmakta ve bu son yapılan faaliyetimizden birkaç kareyi de sizlerle paylaşmak istedim.
Allah’a emanet olun.