Tenhada bir yalnızlık. Biraz küllenmiş duygular, birazötesi eğreti bir yorgunluk. Suyun ötesinde ne var merakı içimde. Fırat kenarında bir yaz günü. Ağustos. Kendimden kaçma fikrindeyim. Efkarım suskun. Sırlarım kendime.
Komşumuz Süleyman Dayı bana küsmüş. Artık eskisi gibi yüzüme bakmıyor. Nedenini Kolcubaşı Recep de söylemedi. Bunlardan vazgeçtim. Küsene küsmüyorum. Yeter ki sen küsme.
Sırtımı bir fıstık ağacına dayamışım. Hafiften bir rüzgar esiyor. Pınarın başında gözlerim kapatıyorum. Bir ağaçkakan (taktakı) kuşu kendine yuva yapmak için ileride bir ağacın gövdesini dövüyor. Gökyüzündü bir grup arı kuşunun sesleri geliyor. Bir tek senin sesin yok.
Birden uzaktan bir ses, “Memet, Memet, nerdesin? Bak şu koyunların hepsi dağılmış, toparla şunları”. Bababım sesi bu. “Bu sala k oğlan gene hayallere dalmış. Ne olacak bunun hali?”. Senin hayalinde olduğumu sadece babam değil, sen de bilmiyorsun.
Bu koyunlar kesin keçilerin peşine takılmışlar. Tıpkı benim senin peşinde olduğum gibi.
yazı/foto:magpak