Herşeyi bir kenara bırakıp yazmak. Yakınında uzağında, olandan bitenden kopup gönlünden çıkan esintilerin peşi sıra koşup yazmaktan başka çare kalmıyor diye yazmak. Hesabı kitabı, pişmanlıkları, hırçınlıklarını* bir kenara bırakıp yazmak. Musul'da yazmak, Kerkük'te, bir köy yolunda mesela bir dut ağacının altına oturup yazmak. Bitmek olan bir hali, bir yaşantının nefretini yazmak. Öylece bitiyor diye yazmak. Biten ömürlerin, şehirlerin, gençliklerin üzerine üzerine gidip yazmalıydık işte. Kıymet bilmeyenleri, ince düşünmeyenleri, küskünlükleri, zalimlikleri ve bilmem kimleri yazmak. *En güzeli de türkülerle yazmak:
"Beyaz giyme tanırlar,
Seni yolcu sanırlar,
Zaten bende talih yok,
Seni ben alırlar.
Yokluğunla sınarlar
Herşeye cezaya razıyım
Kokunu bıraksınlar…."
Musul'da bunlar yazılmamalı bilirim. Kıyısından köşesinde biraz da çekinerek gezdiğimiz ve bir gece geçirdiğimiz Musul'da daha derunu ifadeler yazmalıydım. Musul'un çaresizliğini, küskünlüğünü ve 7 genç kahraman arkadaşı yazmalıydım. Duruşlarını, kabullenmişliklerini, eve gitmek için dört yerde yapılan asker-polis kontrollerini, kale gibi ağaçsız çiçeksiz olsa da kaldıkları mekanını muhabbetini anlatmalıyım. Işık saçan okuldaki çiçeklerin güzelliğini ve o okulun sınıftaki öğrencilerin dupduru, tertemiz hallerini sayfalar dolusu anlatmalı; anlatmalıydım.
Varken yokluğu, hiç yere giden ömürleri bütün dünyanın suratına, beyhude yaşayanların yüzüne çarparak yazmak.
"Yazımı kışa çevirdin,
Bak gözümde yaşa Leylâ,
Mevlam ayrılık vermesin
Gökte uçan kuşa Leylâ,,"
Diyen Neşet Usta gibi inleyip, inleyişleri güzelliklere çevirmek için Işık'tan yayılan güzellikleri dünya aleme duyurmalı. Anlayana da anlamayana da demeli..

Haller şimdilik böyle Hamdi Abi, Nihat Abi, Ercan Abi, Mehmet Abiler ve Mavi Gözlü Kimyacı Sami Abim.. Aynen böyle…

Foto: En kısa zamanda konulacaktır.




Kaynak...