Hangi kelimeye dokunsam muhalifi olan bir diğer kelime el sallıyor bana.El sallamakla kalsa iyi, çoğu kez yaramazlık yapan çocuğuna ‘cıs’ yapan bir annenin edasıyla kaşlarını da çatıyor.Çaresiz bırakmak zorunda kalıyorum kelimeleri.Dokunduğum her kelime yeni bir yara bırakarak ayrılıyor nedense.Bırakmadığım kelimelerle yazdıklarımı da beğenmiyorum.Anlıyorum ki; yazmaktan çok kelimelerle hüzünlenmek, kelimelerle ıstırap çekmek istiyorum.
Yazarken kelimenin, konuşurken kelamın tesirinin kelimenin kökünde gizlendiğini öğrendiğimizde kelimelere olan saygımız daha da artıyor.Büyümüyor artıyor.Yaralamak anlamına geliyor kelime.Ve kelimeleri ile bizi yaralayan yüreklerin kelimelerle şerha şerha oluşlarını görüyorum.En çok da Yunus’un sinesi kanıyor.Kelimelerle muhatabını yaralaryan Yunus, yaralılar abidesine dönmüş gibidir. “BenYunus’u biçareyim/Baştan aşağı yareyim/Aşk elinden divaneyim/Gel gör beni aşk neyledi.” Yunus’umuzun yarasını ancak yarası olan ve irfandan nasibi olan anlar.Hatta biraz da cehaletimizden cesaret alarak söylersek;kelimeleriyle hala kelam edebilen laf-u güzaf’tan kendini koruyabilen hatta sözden bile uzak duranlar anlar.
Geçenlerde akademik titri de olan bir arkadaşla sohbet esnasında kullandığı bir kelimeden dolayı yaşadığım şoku hala atlatamadım.Bir konu üzerine Ayet-i Kerime’nin ne buyurduğu söz konusu iken,arkadaşım; “Kur’an’ın lafları” gibi ilk kez duyduğum ucube bir tabir kullandı.Bu tabiri hangi anlamda ele alırsanız alınız Kur’an ile te’lifi mümkün değildir.Eskimezlerin ifadesi ile;Gayr-ı kabildir yani.Sadece Kur’an’la mı?Elbette ki hayır.İslamla,irfanla… hiç ama hiçbir şeyle te’lif etmek mümkün değil.Bu durum sözün gücünün tükenişine işaret ettiği gibi,sözü söyleyenin zihin dünyasına,tasavvuruna da işaret etmektedir.Oysa kelimenin gücü,kelamın gücü asla ve kat’a göz ardı edilmemeli.Yine Yunus’umuzdan misal verirsek; “Söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı/söz ola ağulu aşı yağ il bal eyleye”
Geçen yıllarda kendisini özel bir sunumda dinleme fırsatı bulduğum sevgili İskender Pala,biz salonda bulunanlara Kitab-ı Mukaddes te ilk ayetin ne olduğunu sorduğunda,hepimiz bir ağızdan “Önce söz vardı” dedik.Hoca tebessüm ederek; “Önce kelam vardı” diye cevapladı.Kelamın,kelimenin gücünden bahisle bir tasnifte bulundu.Kelam,söz,laf,lakap,küfür…böyle devam etti hoca.İskender hoca aslında ‘Keşf-i Kadim’e göndermede bulunuyordu.Bu gök kubbe altında söylenmedik kelamla,söz kalmadığını,marifetin bunları bulmakta olduğunu söylemek istiyordu.Ben de bir ilave ile; Yaralayan keilmelerle yaralanmış gönüllerle sinelerden taşanları görmenin yetmediğini,belki yaralanmak gerektiğini söylemek istiyorum. Mayıs 2012 Çengelköy