“NİZİP” denilince özetle bilmemiz gerekenler:
Tarih, turizm, iklim, nüfus, sosyal yapı, ekonomi, kültür/sanat ve üst yapıya dair genellikle 1970 ve 60’lı yıllar öncesinin kısa ve öz bilgilendirmeleri…
Tarih ve turizm: Gaziantep iline bağlı olan Nizip ilçesi ilkçağlardan beri birçok tarihi özelliklere sahip bir yerleşim alanıdır. Mezopotamya medeniyetler topluluğunda yer alan, Babil Devletine bağlı bir kent olan Nizip, tarihi İpek Yolu’nun merkezi konaklama yerlerinden biridir. Tarihi kaynaklarda Nisibin, Nisibis gibi adlarla anılmaktadır. Binlerce küsur yıllık bir kent merkezi olan Nizip’in yerleşkesel alanı ve nüfusu o kadar büyüktür ki, binlerce yıl öncesinden hanlı, hamamlı ve de üç kilisesi ve bir de manastırlı kilisesi olmasından anlıyoruz. Nizip Fevkani Kilisesi ile 2009 yılında bir inşaat kazısı sayesinde Menderes Mahallesi, Akevler semtinde bulunan ve yapılan kazılarda MS 400'lü yıllara kadar giden eşi benzeri görülmemiş, vaftiz havuzlu, hem kilise hem de manastır olan yapıda, mozaik süsleme eserleri ve belgesel nitelikte kitabeler bulunmuştur. Bu kitabelerin birinde Nizip’in adının hiç değişmediği gösteren Nisibyn/Ad Zociandem ifadesi de vardır. Nizip Zeugma’, Rum Kale’yi ve Belkıs Höyükleri’ni ve mağaralarını tarihsel ve turistik bir değer olarak bilmeyen yoktur. Ama Belkıs (yerel ağızla Balkız, Balgız) da bulunan Zeugma’nın alt tabakalarında büyük bir saray kalıntısı da vardır. Bu saray Yahudi tarihine göre Hz. Süleyman, Saba Melikesi Semiramis’e (Hz. Süleyman’ın, Semiramis’i ilk gördüğü andan itibaren ona “Bal gibi kız” dediği Saba Melikesi Semiramis’e) düğün hediyesi olarak dünyanın en güzel 7 yerine saraylar yaptırma sözü verir ve yaptırır. Bu saraylardan biri de Belkıs’tadır ama bu gerçeği bilmeyen çoktur.
İklim: Genel anlamda Gaziantep Platosu'nun doğu kısmında yer alan Nizip’in yerleşim alan coğrafyası, Akdeniz iklimi ile karasal iklimin kesiştiği ender yerleşim alanlarından biridir. Doğu’sunda Fırat nehri, Batı’sında Nizip Çayı ile Taşbaş Dağı, Güney’inde de bereketli Barak Ovası vardır. Bundandır ki, Nizip toprağı her iki iklim kuşağında bulunan bitki türlerine sahiptir. Sebze, meyve çeşitliliği ile hem Akdeniz, hem de karasal iklime özgü tarımın yapıldığı bereketli bir alandır. Milyonlarca yıllık sabit taş tabakalar ile iki başlı iklim faktörlerine bağlı olarak kireçtaşlı, boz ve de kırmızımsı kahverengi topraklar geniş bir alana yayılmıştır. Fırat Nehri ile Nizip çayı bu alanın en önemli sulak coğrafya unsurunu oluşturmaktadır.
Nüfus: 1905 Halep salnâmesinde Nizip. Nizîb karyesinde (Osmanlıca da köy) 1050 hane, (ki, her hanede en az 2 aile birlikte otururdu. Ve bundan ötürü birçok hanenin nüfusu 12 kişiye kadar çıkardı. 3900 küsur Müslim (çoğunluğu Türkler olmak üzere, Araplar, Kürtler ve Acemler); çoğunluğu Ermeni 1150 küsur gayri Müslim vardır. 3 câmi-i şerîf (Ki ilk minareli camiler; 1761 yılında yapılan Tahtani/Leylek camii, 1876’da Şıhlar camii ve 1891’de Molla Ahmet camii ), iki medrese, 1 tekke, 2 kilise, 1 mekteb-i rüşdî (Ortaokul), 4 sıbyân mektebi, 5 fırın, 3 han, 3 hamam (Birincisi, 1850 yıllarında yapıldığı söylenen Büyük Hamam ki 1982 yılında yıkılıp, yerine park (!) yapıldı. İkincisi, 1900’lü yılların başında Sülo Süleyman (Alkan) tarafından yaptırılan Küçük Hamam idi ve o da belediye tarafından yıkıldı. Üçüncüsü ve en eskisi olan, şimdiki mezarlığın Kuzeydoğu yönündeki Hamam Çukuru’nun olduğu yerde idi. Ki yapılış ve yıkılış tarihi bilinmemektedir), 1 sabunhane, 35 zeyt ma’seresi (mahzere), 9 değirmen, 7 kahvehane (ki, en meşhuru Belediye kahvehanesiydi. Hacıvat-Karagöz oynatmanın yanı sıra, 1950 yıllarında Dişçi Hasan Avşaroğlu ve arkadaşları tarafından kurulan Şen Tür tiyatro topluluğu, oyunlarını ve skeçlerini Belediye kahvehanesinde sergilerlerdi. Cabir Tekin’in rol kabiliyeti çok iyi idi. Perde ve skeçlerin konusuna göre Ali Bilici de hem kavalı, hem de bağlama sazıyla oyuna anlam katardı. Belediye kahvehanesinin sahnesi de Dişçi Hasan tarafından yaptırılmıştır. 1961 yılında Ankara Devlet Tiyatrosundan da destek alan topluluğu, Hulusi Kentmen, Lale Oraloğlu, Hüseyin Baradan gibi ünlüler birkaç kez Nizip’e bu vesile ile gelmişlerdir.) , 2 ambar, 150 bahçe, 537 bağ, 5000 kile zeytûn vardır. 20 kantar fıstık hasıl olur. Tonlarca tahıl, hububat ve culban olup, alelhusûs kilitli çekirdeksiz nar vesayir meyve gayet mebzûldür. 1900’lü yıllardan önce ve 1930’lu yıllara kadar Nizip’te başta Ermeniler olmak üzere gayri Müslimler; taşçılıktan yapıcılığa, marangozluktan darabacılığa, demircilikten tenekeciliğe, bakırcılıktan kalaycılığa, kuyumculuktan sarraflığa, halıcılıktan hasırcılığa birçok küçük ve büyük el işçiliği dediğimiz sanat işlerini yaparken, Müslim nüfus tarımcılık ve hayvancılık yapardı. 1920 yıllarında (9000 küsur olan Nizip nüfusu) Ermenilerin ve diğer gayri Müslimlerin çoğu göçmüş, Niziplilerin birçoğu da Gaziantep’e taşınmıştır. 900’lü yıllarda Abbasi Devletinin egemenliğine giren Nizip birçok konuda büyük gelişmeler göstermiş, Gaziantep bile Nizip’e bağlanmış idi. 1516 yılında Osmanlı topraklarına katılan Nizip, 1839 yılında, Mısır eyalet ordusuyla yapılan Nizip Savaşı’na mekânlık etmiştir. 1927 yılı nüfus sayımında 7041, 1950 yılında 15.331, 1960 yılında 19.336, 1970 yılı sayımında 30.219 olan ilçe nüfusu, 2015 yılı sayımında nüfusu 137.878’e yükselmiştir. 50 bin küsur Suriyeli sığınmacı da cabası!
Ekonomi ve tarıma dayalı sanayi: Nizip ilçesinde tarım ve tarıma dayalı sanayi oldukça gelişmiştir. Bağcılık (10’un üzerinde üzüm türü ile) buğday, arpa, mercimek gibi tahıl üretimi yapılmakta ve de İlçemizde mercimek (ilk mercimek fabrikasını kuran Kemal Aksoy), bulgur (ilk un fabrikası Ülfet ve Sarılar tarafından kurulmuştur) ve ekmeklik un sanayileri oluşmuştur. Antep fıstığı, zeytincilik ve zeytinyağı üretimi Nizip ekonomisinin iki temel taşıdır. Antep fıstığı ve Zeytin bahçeleri ilçe sınırlarının her bölgesinden bariz bir şekilde görülür. Bu bahçelerden toplanan Antepfıstığı (baklavalık boz fıstıklar, kabuklu ve kabuksuz ve de iç fıstıklar ile tuzlu fıstıklar olarak ayrıştırılır) ve Zeytin taneleri (yağlık ve salamuralık olarak) işlemden geçirilir, iç ve dış piyasalara sürülürdü. Nizip’in ilk tüccarlarından (GA.10 Vergi Numaralı) Pamuk Mamet (Mehmet Cengiz) tarafından Nizip sabunları, Antep fıstığı, kuru üzümleri, işlenmiş mercimekler başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde Pazar oluşturmuştur. Nizip’te şu gün için 100'den fazla tarıma dayalı orta ölçekli fabrika ve işletme mevcuttur. Karasal iklimde yetişen zeytinlerin yağ yüzdeleri çok yüksek olup, kendine özgü tadı ve kokusu vardır. Nizip, zeytinyağından yapılan sabunları ile de meşhurdur. 1960'lı yıllarda Türkiye'nin Sabun ihtiyacının %90'ı Nizip ilçesindeki sabunhanelerde ve sabun fabrikalarında üretilmekteydi… Ki, 1955’lerde kurulan ve Balkanların en büyük entegre sanayi kuruluşu (rafine zeytinyağı, prina yağı, ayçiçeği ve pamuk yağı, gliserin yağı, sabun imalatı, üzüm balı ve şarap üretim tesislerinin yanı sıra çeltik odunu imalatı ile ambalaj kutusu yapma atölyesi) olan Ülfet Gıda ve sabun Sanayi’de dahil… Bu yüzde 90’ın, %50’sini Doğu Anadolu bölgesi, %15’ini İç Anadolu bölgesi, %10’unu Akdeniz bölgesi, %10’unu Karadeniz bölgesi ve de %5’ini de Ege ve Marmara bölgesi karşılamaktaydı. Bugün ise sabun Pazar payımızın yüzdesi %10’ların altındadır. Nedeni ise 1960 yıllardan sonra zeytinyağlı sabun imalatının yok denecek seviyelere düşmesindendir.
Bir zamanlar Yeşil Nizip idik, şimdi apartmanlı büyük bir köy olduk. Şu günlerde (1954 yılında yapılan, taş yapılı binası yıkılıp betonlaştırılan) Hükümet Konağının güney ve kuzey taraflarından Birecik yönüne doğru, 1970’li yılların sonlarında 9.846.000 metre kare alandaki 300 bin küsur (%95’i zeytin, %05’ fıstık) ağaç, yanlış imar politikasından ötürü yok olmuştur. Yerine apartmanlı yeni semtler kurulmuştur.
Mahzere, zeytin presi ve zeytinyağı fabrikası ve sanayileri:
Mahzerecilik: Zeytin ezim evi anlamına gelen bu terim Nizip’te yıllarca kullanılmıştır. Zeytinyağı imalatçılığının ilk adıdır. Küçük bir yağcılık sistemi alanı olan mahzelerde, zeytin taneleri, hareketli silindir taşın bir at ile döndürülerek yağının çıkarılması işlemidir. Zeytin sahipleri zeytinyağlarını kendi getirdikleri kaplara (önceleri küplere, tulumlara; sonraları ise tenekelere) koyarak kendi ihtiyaçları kadarını evlerine, fazlasını da iç ve dış piyasada satılması için komisyonculara götürürlerdi. Nizip’te zeytinyağı sanayisinin temelleri, zeytin ağaçlarından toplanan zeytinlerin mahzereler de zeytinyağı elde edilmesi ile atılmıştır. Daha sonra basınç ile sızdırma dediğimiz mengene ve presleme teknikleri kullanılmış ve kontinü sisteme geçilmiştir. 1960’lı yıllar ve öncesinin Nizip’inde mahzerecilik sistemi ile üretilen Zeytinyağı, tulumlara konularak Halepli sabuncuların merkepleri ve develeri ile Halep’e götürülür ve de mübadele usulü ile Halepli sabunculardan İki batman yağ karşılığında bir batman sabun alınırdı.
Nizip’in ilk mahzerecileri: Zabit Efendinin mahzeresi, Asaf Mahmut (Oğuz)’un mahzeresi, Fındık Mustafa’nın mahzeresi ve masmanası, Ahmet Aksoy mahzeresi ve masmanası, Hacı Hasan Akpek’in mahzeresi, Bağdatlıların mahzeresi, İbrahim Kiya’nın (Özkaya) mahzeresi, Kertişeli Emmi Saleh’in mahzeresi, Küçük Ahmet’in (Yakar) mahzeresi, Zeko Zekeriya (Özgen)’in mahzeresi ve masmanası, Sülo Süleyman’ın mahzeresi, Sülo Ali Alkan’ın mahzeresi ki, mengene ve presten sonra kontinü sisteme geçmiş, zeytinyağı fabrikasını kurmuş ve Alkanlar adı ile yağ ve sabun sanayi adını almıştır. 1954 yılında Asaf Mahmut Oğuz, kalaycı Halil Özyurtseven ve Okanların ortaklığında kurulan Güvenal fabrikası (Yağ ve sabun sanayi)... Mengene ve presçilik yapan Hacı Ahmet Hüseyin ve mahdumları aynı yıllarda Sayınlar yağ ve sabun sanayini kurmuşlardır.
Masmana, sabunhane, sabun fabrikası ve sanayileri: Nizip’te iç pazara dönük masmana türü sabunculuk 1850’li yıllarda başlamıştır. Masmana: Küçük ölçekli ve ev içi sabun imalathaneleri dediğimiz masmana sabunculuğu varil içinde ve odun ateşiyle 200, 300 kilo sabun üretim yapılırdı. Ev dışına taşınan sabunhanelerde ise sabunlar 1 ila 5 ton arasındaki kazanlarda imal edilirdi. Bu sabunların temel hammaddesi zeytinyağı idi. 1960 yılların sonuna kadar Nizip’te zeytinyağının haricinde hayvansal ve bitkisel yağ kullanımı yasak idi. Nizip’in ilk sabun kazanları Halep’te yapılır ve de sabun ustaları da Halep’ten gelirdi. Kazanların kapasiteleri ve tonajları büyüyünce imalatta artmış, satışlar da çoğalmış ve imalathaneler sanayiye dönmüştür, teknolojik olmuştur. Masmanalar sabunhane, sabunhaneler fabrika, fabrikalar sanayi olmuştur. Nizip’in ilk masmanacıları, ilk sabunhaneleri ve ilk fabrikalar: Ev içi sabun imalatçıları; Hanifi Okap, Hasan ve Hüseyin Tezel kardeşler, Musa Dertli, Ali, Ekrem ve İsmail Parmaksız kardeşler (3 ayrı yerde), Selahattin Dayı, Mındık Yakar, Mahmut Günok, Abdullah Özkaya. Sabunhaneler ve Fabrikalar: Nizip’te hatırlanan en eski sabunhane 1860’lı yıllarda kurulan Birecikli Fincancıoğulları’nın sabunhanesidir. Sülo Süleyman, Sülo Ali (Alkan), Süleyman Pekmez, Reşat Bozfırat, Ziya Öğüt, Hacı Ahmet ve Hüseyin Sayınlar, Kuşçu Nuri Çiçektaş, Rafet Böler, , Zekeriya Özgen, Hacı Bekir Hüseyin Küçük, İbrahim Karalar, Hüseyin/Metin/Mustafa Ezici kardeşler, Hüseyin Sayın, Kemal Sayın, Ali Alkan, Mazlum Sayın, Kerim sayın, Fındık Mustafa, Nihat Özyurt, Mehmet Doktoroğlu, Mehmet Özberk, Celil Baz, Sarraf Mahmut Uygur, Mithat Uygur, Abdullah Yılmaz, Fevzi Pekmez, İsa/Musa Gümüş, Nihat Tuncer, Asaf Mahmut Oğuz, Hüseyin Özdere, Halfetili Ahmet Usta, Ömer/Fevzi/Ahmet Okan kardeşler, Bağdatlı Hüseyin, Tevfik Yakar, Talip/Ali Akpek kardeşler, Karadayı, Gazi Mehmet Yıldırım ve daha niceleri ve de yağ ve sabun sanayi entegre kuruluşları… Fıstık kavlatma, fıstık işleme ve de tahıl öğütme ve unlu mamüller üretme tesislerimiz günden güne gelişmekte ve iç ve dış piyasalarda aranılır markalar olmaktadırlar.
Arasalar ve haller: Nizip’te 1990’lı yıllara kadar, şimdiki belediye binasının kuzey cephesinde bulunan İş Bankası’nın yeri ile İpragaz bayi Bölükbaşı ticaretin arkası Buğday Arasa’sı idi. Nizip’te üretilen her türlü bakliyat, hububat ve tahıl ürünleri oradan alınır ve satılırdı. Belediyenin şimdiki çok katlı otoparkının yeri ise Fıstık Hali idi. Yenisi yapıldı. Sebze hali hâlâ var. Uzun Çarşı’sı ve 1889’da yapılan ve iki katlı pasaj’ı andıran Bedesteni de çok meşhurdu.
Evlerin her karışında dolu dolu yaşam vardı,
Sanırsınız sokakların tümü tek kapılı bir evdi…
İmece kültürü ile yetişmiş komşuluk ilişkisi vardı,
Tüm komşular kocaman bir ev şenliği idi…
Nizip evleri, genellikle kerpiç ya da taş yapılı, toprak damlı; hayatlı (avlulu) idi. Bu hayatlı evlerin neredeyse tümünde bir kuyu, bir ahır, bir kümes, bir ekmek ocağı, bir sal ya da havuz, bir el değirmeni, bir soku olurdu. Ekonomik manada ev içi üretim çok yaygındı. Evlerin hayatları, odaları, damları ve hatta sokakları, her evin geçim ve gıda ihtiyacını karşılayan üretim alanları gibi kullanılırdı. Kuyulardan su ihtiyaçları karşılanırdı. Genel su ihtiyacının haricinde kuyular, yaz aylarında da etler ve pişmiş yemekler bozulması diye bakır satılar ile kuyuya sarkıtılarak doğal buzdolabı görevi görürdü. 1940’lı yıllarda Nizip’e elektrik gelmiş ve Nizip 1947 yılında, Nizip Belediye Başkanı İzzet Oğuz Efendi sayesinde ilk kez Karpuzatan Pınarı tesisleştirilerek, şebekeli içme suyuna kavuşmuştur.
Ahırlar ve kümesler: Ahırlarda en az iki adet keçi ya da koyun, ya da büyük baş hayvanlar beslenir, onların sayesinde her türlü hayvansal gereksinim karşılanırdı. Nahırlar vardı. Evde besi hayvanları besleyenler sabahları hayvanlarını nahıra salar, hayvanlar doğal beslenmelerini yapar ve akşam evlerine memeleri süt dolu olarak dönerlerdi. O sütler (ihtiyaca göre) hem içilir, hem yoğurt, hem ayran, hem peynir, hem kaymak, hem yağ yapılırdı… Ki fabrikasyon ürünlerine muhtaçlık olmazdı. Bu hayvanların etinden de yararlanılırdı. Nahıra giden evdeki besi hayvanları mevsimi geldiğinde nahırlardaki erkek tekeler, koçlar ve boğalar tarafından yavrulandırılır ve ev ahırlarındaki nüfus artardı. Yaşlılar kesilir, etleri topaç yapılarak aylarca yenilirdi. Yaz aylarında topaçlar bir satılın içine konarak kuyuya salınır ve de tazeliği böylece muhafaza edilirdi. Büyük ve küçükbaş hayvancılık Nizip ekonomisinde tarımcılık kadar önemli bir sektördü. Hallik türü koyunu hala çok meşhurdur.
Birçok evin hayatında kümes olurdu. Evi Nizip Çayı’nın ya da derelerin (arıkların) yanında olanlar ördek ve kaz beslerler ama genelde tavuk beslenir ve evlerdeki kümesler sayesinde yumurta gereksinimi de günlük olarak karşılanır ve fazlası kümesi olmayan komşulara dağıtılırdı. Çiftlik yumurtası tabirini kimse bilmezdi. Ama köy yumurtası tabiri kümesi olmayanlar için doğal dürüstlük ifadesiydi. Gerek ahırlardaki gerekse kümeslerdeki hayvanlar doğal yem ve yeşilliklerle beslenir, kimse hormonun, kimyasalın ve de GDO’nun ne olduğunu bilmezdi.
Sallar ve havuzlar: O yıllarda evlerin hayatlarında sal olmayan ev yok gibiydi. Sallarda Kışlık şıra (pestil/bastık, cevizli-fıstıklı sucuk, nişastalı ve bulgurlu dilme, muska) yapımı için üzümler tepelenerek suyu çıkartılır ve pekmeze dönüştürmek için hayattaki ekmek ocağının üzerindeki halle kazanına taşınır ve pişirilirdi. Salçalık domateslerin suyu da bu sallarda tepeleme işleminden geçirilirdi. Gerek şıralıklar, gerek salçalar, toprak damlı ve loğlu damlarda kurutulurdu; tarhanalar da… Aynı işlerin yapıldığı havuzların tek farkı, fıstık ağacı olanların bu havuzlarda fıstıklarını kavlatmaları idi. Havuz ve salların bir işlevi ise, kışın yağan karlar bu havuz ve sallara tıka basa doldurulur, üstlerine saman dökülür ve fıstık telisleri örtülürdü. Haziran ayından Eylül ayın kadar bu karlar buz görevi görür; içme suyunun ve ayranların soğuk içilmesini sağlardı. Ve bir tür Yaz tatlısı olarak adlandırılan kar ile katı pekmezin karışımı ile karsambaç tatlısı yapılırdı.
Taş sokular (Dibek) ve Taş el değirmenleri; Tarihinin en eski kullanım aletlerindendir. İcat bazında kullanım başlangıç süreleri M.Ö. 6000’li yıllara dayanır. Sokularda tahıllar (arpa, buğday, mısır, çavdar, mercimek) tokmak ile dövülür iken el değirmenlerinde bu işlem ortası delik, kalınlığı az, iki silindirik taş ile yapılırdı. Delikler ahşap bir mile geçer ve üstteki taş üzerine takılan kol, elle çevrilerek döndürülür. Tahılın cinsine göre büyük küçük parçalara ayrıştırılırdı. Nizip’te 1960’lı yıllardan önce taştan soku veya el değirmeni olmayan ev yoktu.
Ne hormon, ne kimyasal bilirdik,
Ne “ağzımızın tadı bozuldu” derdik…
Her biri bin bir şifa gücünde
Doğal gıdalarla beslenirdik…
Nizip, 1990’li yıllara kadar bir Türkiye’de Yeşil Nizip olarak anılırdı. Nizip Çayı’nın sağı solu meyve bahçeleri ve sebze tarlaları ile dolu idi. Üzüm bağları ve üzüm türleri ile karpuzu, bal kavunu çok meşhurdu. Nar bahçeleri; Orul narı, Cağıt narı ve de çekirdeksiz Kirli Hatun narı çok meşhurdu. Kayısı bahçeleri; bir Türkiye’de eşi benzeri olmayan şekerparesi ve hacı kiya kayısı türü de çok meşhurdu ve Nizip’e özgü Mişmiş türü kayısısı da… Nizip’in şekerparesi manav dükkanlarına gelince Antep baklavasının satış oranı %50 düşermiş. Nizip Şekerparesinden 2 adet yemek, 2 dilim baklava yemek gibi olurmuş. Sarılı, kırmızılı dut ağaçları ve Urmu (urum) dutu mu dersiniz, incir, erik, elma, armut, yeni Dünya, şeftali, limon ve portakal gibi narenciye türleri mi, dersiniz; aklınıza meyve türlerinden ne gelirse… Yani olmayan meyveli ağaç türü yok gibi idi, 90’lı yıllarla kadar Nizip bahçelerinde…
Nizip’te dut ağaçları, urmu (urum)dut hariç, ana yol ve bahçe yollarının kenarlarında olurdu; gelen geçen yesin ve hatta evine götürsün diye. Dut hariç, her türlü meyve/sebze manavlarda satılırdı, ta ki 1960’lı yıllara kadar. Turan Bakkaliyesi sahibi Bilal Turan’ın hatıralarından: 1960’ın ilk yıllarında ki bir günde Seyit Ahmet (Sayın) Efendi sabah namazı sonrası, Uzun Çarşıda gezinirken bir manavın önünde büyük bir teşt içinde satılık dut görür. “Bu ne?” der. Manav, heder olmasın diye satıyorum, deyince; Halil efendi dut kabını tepikleyerek devirir ve “Bakın millet bakın! Namussuz, utanmaz der; yok’un yoksulun, yoldan geçen yorgunun, nefsenin (hamilenin), çocukların hakkını satıyor” diye bağırır ve manava olmaz türlü hakaretlerde bulunur. Görenler, duyanlar manavı ayıplarlar. Ama bir zaman sonra dutlar da satılmaya başlanır. 1980’li yıllara kadar, hafta sonları, Nizip’in bahçeleri aile cemaatlerinin bayram yerine dönüşürdü. Türlü çeşitli yemekler yapılır, gençler oyunlar oynar, balıklar tutulur, çayda yüzülür, mevsimlik meyve ve sebzeler toplanırdı.
Nizip’in sebze tarlalarında her türlü mevsimlik yeşillikler ve sebzeler olurdu. Yeşil ve kırmızı (acı ve tatlı) biber çeşitleri, domates, Nizip’e özgü birçok yemek türünün baş sebzesi Nizip patlıcanı, kebaplık Birecik patlıcanı, dolmalık Antep patlıcanı; yeşil soğan/sarımsak, maydanoz, hardal, tere, 3 tür fasulye, bamya, pancar, kırmızı kabuklu Nizip turpu, sarı/sulu Nizip havucu ve Nizip’e özgü sarı ve kara biderli, yaprakları etli ve yağlı ve de aromalı, dolgun göbekli Nizip marulları ki, İstanbul’lara kadar kamyon kamyon giderdi. Mevsimlik sebze ve meyve türlerimiz başta Gaziantep olmak üzere birçok ilde satılırdı. Darı (mısır) üretiminde bölgemizin ihtiyacını karşılayacak rekolteye sahipti. Dört mevsimin dördünde de bahçe ve tarlalarımızda mevsimlik ürünlerimiz olurdu. İlimiz dışındaki illerden sebze hali esnafları gelir, hazır ürünlerimizi alır, bir sonraki mevsimlik ürünlerimizi satın almak için, 3 ay öncesinden kaparo vererek ürün bağlantısı yaparlardı.
Nizip Çayı: Konumu ve Çevresel Özellikleri: “Nizip çayı Gaziantep'in kuzeyindeki 1.496 metre yükseklikteki Büyüksaf'ın eteklerinden; Kartal Dağı'ndan doğmakta; güneydoğuya doğru akarak; Nizip İlçesi'nden geçmekte; yaklaşık olarak 110 km sonra Birecik İlçesi'nin güneyinde Kırkız yakınlarında Fırat'a karışmaktadır. Yöre çay ve çayın kollarından dolayı oldukça dalgalı bir görünümdedir. Kaynak TAY projesi” 110 kilometre uzunluğunda olan Nizip Çayı’nın yalnızca 34.800 metresi Nizip ilçe sınırları içindedir. Üzerinde 10’larca taş ve tahta köprü olan ve eni birçok yerde 10 metreyi aşan bir çaydı. En büyük köprüsü 1670’li yıllarında yapılan; uzunluğu 23 metre, sudan yüksekliği 4.80 metre olan Taş Köprü’dür. 1975’li yıllara kadar, ortalama her 50 ile 100 metresinde pınarlar olan çok temiz bir akarsu idi. Çayda 7 tür tatlı su balığı, 2 tür yengeç kurbağa bulunurdu. Delikli kaya, Potuğun Göleti, Kurt kapanı, Çulluğun Pınarı, Dolambaç, Taş köprünün ayakları yüzülecek en güzel, en derin göletlerdi. Ki, boğulma ihtimallerinden ötürü ortaokul yaşındakilerin bu alanlarda yüzmeleri yasaktı. 50 ve 60’lı yıllarda 3 boğulma olayı yaşanmıştı. Şimdi ise Nizip Çayında yüzmek ve balık tutmak değil, bahçe ve tarlaları sulayacak suyu kalmadı Nizip Çayı’nın… Kimyasal zehirli atıklardan ötürü Nizip Çayı kirlendikçe kirlendi ve başta ceviz ağaçları olmak üzere ağaçların çoğu kurudu, sebzecilik can çekişmede…
Camiler, Kiliseler, Hanlar, Oteller ve Hamamlar: MS 700’lü yıllardan 1800’li yıllara kadar Nizip’te minaresiz küçük camiler vardı. İlk Minareli camilerimiz; Leylek Camii (1761), Şıhlar Camii (1876), Mulla Ahmet Camii (1891), Çarşı Camii (1905), Hamam Camii (1925), Müftülük Camii (1953), Zeytinlik Camii (1959) ve Ulu Camii (1960) ile Fevkani Kilisesi, Akevler Kilise ve manastırı, Keret (Adaklı) Kilisesi ve Eneş Kilisesi tarihi değerlere sahip ibadethanelerimizdi. 1960’lı, 70li yıllara kadar on küsur eşekçi ve yolcu hanı vardı. Eşekçi hanlarının birçoğunun üst katı otel görevi görürdü. Necip Mahmut Uygur’un hanı, Bilal Özpolat’ın yeri hem eşekçi hanı, hem de üstü oteldi. Mehmet Ali Usta Yapan’ın hanı, Hancı Sadin’in hanı, Tayfur İbo’un hanı, Tıkna Halil’in hanı, Abdülselam’ın nalbant hanı, Kara Remzi’nin hanı en meşhurlardandı. Ki bu hanların çoğunda at tımarı ve nallama işlemleri de yapılırdı. Necip Mahmut Uygur’un Yıldız oteli, Mehmet Ali (Yapan) usta’nın Cumhuriyet Oteli, Mermer Palas oteli, Sayınların oteli, İnci Palas oteli, Kristal Palas oteli, Uzun seyit’in oteli ve Antepli Mehmet Er’in oteli vardı. 1970’li yıllardan çok öncelerine kadar, Nizip’te hanların ve otellerin çok sayıda olmasının nedeni, Nizip yerleşkesinin Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya Güney yönüne gidilen yol güzergahının (İpek Yolu’nun) merkezi konaklama noktalarından biri olmasındandır. Şu gün için bir yıldız oteli, Belediyenin Turistik oteli ve Beğer oteli var. 1905 yıllarından önce kurulan taş yapılı, kemerli ve kubbeli Büyük hamamımız ile ilçemiz sınırının doğusundaki hamam çukuru dediğimiz yerdeki hamam yok. 1930’lu yıllarda yapılan Küçük hamam ile 1960’lı yıllarda yapılan Sultan hamamımız da yok. Bir Yıldız hamamımız kaldı, bir de son yıllarda yapılan sauna hamamımız var.
Sazlar çalınır, türküler söylenir.
Kadehler dolar, tabaklar boşalır.
Göbekler atılır, gerdanlar kırılır
Keyif üstüne keyif çatılırdı…
1960’lı yıllara kadar Nizip’te 7 tane çalgılı gazino vardı. Bir de Meyhane( İçki içilen yer)… Ki Nizipliler o alana Meyhana derlerdi. Sayınların buz fabrikası ve değirmeninin sağ tarafındaki yeşillik alana bu ad verilmişti. Meyhana’da bahar ve yaz aylarında neredeyse her gün ikindi sazı kurulur ve çok zaman 2 gün 2 gece sürdüğü, bazı zamanlarda da bir haftayı aşkın ehli keyif oturak alemleri olurdu. Tamburi Çiçekçi Hasan ve Kunduracı Mıhım Tahir saz çalar; kırk makam ile Vezir Ahmet okurdu. Hasso Şıhlı’nın oğlu Hasan hem cümbüş çalar hem okurdu: “Bülbüle tuzak kurdum, tuttuğum serçe midir? Ağzın gül kokuyor, kız içerin bahçe midir.” gibi, onlarca makamdan kendine özgü şarkı ve türküler söylerdi. O günlerin en meşhur kemanicilerinden olan Birecikli Daharo, bir gün ikindi sazında çalarken, makamının güzelliğinden bir bülbülün kemaninin üstüne konup, sanki şarkıya eşlik ediyormuş gibi ötüp, dakikalarca kemanın üzerinde durmuştur. Kemancı Bozey de “kemaniyi konuşturan adam” diye anılırdı. Kara Ali’nin oğlu Mehmet ile Hölü Nusrat da sesi en güzel okuyuculardandı. Meyhane alanında yıllarca sazlı sözlü keyif ehli insanlarımız, Urfalıların sıra gecelerini andıran türden ikindi sazı eğlence alemi yaparlardı ve bu çalgılı alem gece yarılarına kadar sürer ve bazen iki, üç gün ve gece devam ederdi. Bahçelerin bir çoğunda da değişik arkadaş gruplarının alemleri oludu. Kebaplar yapılır, mezeler hazırlanır, içkiler içilir, sazlı-sözlü alem yapılırdı. Nizip’in meşhur Meyhana Pilavı’nın mucitleri de ikindi sazının mensuplarıdır.
Marangoz Hilmi Cingöz ile Taksici Müştak Yalçın’ın hatıralarından: Açık ve kapalı alanlı 7 çalgılı gazino vardı. Çalgılı gazinolarda çalışan kadın okuyucuların yanı sıra müzik aleti çalan kadınlar da vardı, garsonluk yapanlarda. Çalgılı gazinoların en meşhurlarından biri, Tahtani Mahallesi muhtarlığı da yapan Temir Ahmet’in oğlu Temir Mustafa’nın gazinosu idi ki, yeri şimdiki Ticaret Odası olan yerde idi ve gazinosuna Kazana denirdi. Ülfete giden yolda Çökelek Ahmet (Cengiz)’in gazinosu vardı. Saracın yokuşundan önceki yolun sağ tarafında da bir gazino vardı. Kahraman sokağın uzun çarşı’ya bakan köşe hem Karagöz kahvesiydi, hem de köylü sazı idi. Mermer Otel’inin üst köşesinde ve kahveci Nevzat’ın arkasında hem kapalı hem de açık alanı olan yerde Deli Hüseyin Mermer’in gazinosu vardı. Çiğerci Uğur’un yeri ve batısı (Tüfekçi Demirel’in evinin doğusu ile Yıldız Hamamı’nın çapraz karşısında ve Ekmekçilerin (şimdiki Kardelen Kebap’ın) yerinde de bir saz vardı. Bu iki yeri, Deli Hüseyin ile Karahaci (Hacı Müslim Ekmekçi) dönüşümlü olarak çalıştırırlardı. Gazinolarda kadın dansözler olur; erkek müşterilerden birçoğu da oyun havalarında hünerlerini sergilerlerdi. Çerkez Kemal (Ekmekçi) figürü en çok olan ve her makamda oynayan bir kişiydi. O, oynamaya başladığı zaman, okuyucu kadınlar hep bir ağızda “Çerkez’e bak çerkez’e, mektup yazar herkese, efeler sarhoş olmuş, haber verin merkeze’’ manisini söylerlermiş. Bu gazinolara çevre il ve ilçelerden eğlenmeye gelenlerin haricinde Halep’ten ve Ceraplus’tan gelenlerde olurdu.
Sinema salonları: Nizip’te düğünler, 1960’lı yıllara kadar büyük hayatlı evlerde ve sokakların geniş alanlarında; daha sonra mevsimine göre sinemaların kapalı ya da yazlık (açık) alanlarında yapılırdı. Kına geceleri ve atlı çeyiz alayları çok meşhurdu. Şehir tiyatrosu, Yıldız sineması, Özalkan sineması hem balkonlu, hem kışlık hem de yazlık alanlıydı. Belediye sineması balkonlu idi. Park sineması ile Özmen sineması da en meşhur yazlık sinemalardandı. 1990’lı yıllara kadar Nizip en az ayda bir konser (meşhur icracılar ve dansözler) gelir ve de 2, 3 ayda bir tiyatro toplulukları gelirdi. Konserler ve tiyatrolar bu sinemalarda yapılır ve boş koltuk, sandalye kalmazdı. Bu sinemalardan ikisi (Özalkan ve Belediye sineması) hala var, ama günümüzde düğün ve konferans salonu olarak görevi yapmaktadırlar. Tiyatro, konser, film izleme sizlere ömür.
Bir gelip görenler pişmandı,
Bir de gelmeyip görmeyenler.
Bir o günleri dolu dolu yaşayanlar vardı,
Bir de o günlerin özlemini çekenler.