Karkamış!bir zamanların uygarlıklarına başkentlik etmiş,savaş ve barışlara karargah olmuş tarihin en eski yerleşim alanlarından bir yer adı.zaman içerisinde saldırıların odağı olmuş,yakılmış,yıkılmış ve görkemli kent sonra bir tümsek yığınına dönmüş,geçmişin soluyan bir mazisi olmuş.Öyle ki uzun yıllar yeri yurdu bilinmeyen bir durum almış. Neden sonra bir İngiliz bilim heyeti onun yerini keşfederek tarihin bu görkemli kenti bulunmuş olur.Bulunan bu tümsek yığınının altında binlerce yıllık tarihe tanıklık etmiş eser,belge ve bilgiler tarihçi ve araştırmacıların için paha biçilmez materyal kabul edilir,dolaysıyla ilgi odakları haline gelir.Hatta bu tarihi kent kaçak,korsan ve işgal edilmek suretiyle yağmalanır. Denilebilinir ki bizdeki tarih ve turizm bilinci gelişene dek. En sonunda da bütün çevresiyle birlikte mayınlanarak tecrit edilir.
Bu kısa tanımlama Karkamışın tarihi yüzü ile ilgili. Yani eski Karkamış. Çağlar,asırlar sonra Cumhuriyet Türkiyesinin kurulması ile birlikte eski Karkamışın hemen yanı başında bu kez yeni bir yerleşim alanı kurulur işte oda bugünkü Karkamıştır.Suriye sınırının sıfır noktasında ve Fırat’a bir km.mesafede.Bağdat –Hicaz demiryolunun buradan geçmesi yeni Karkamış’a adeta hayat verir. Ulaşımın çok sınırlı olduğu o yıllarda demiryolu büyük bir nimetti gerçekten.İkinci Abdülhamit’in başlattığı Demiryolu projesiyle bölgeler arası ulaşımda büyük bir kolaylık sağlanmıştı. Ayrıca Karkamış bu yol üzerinde önemli bir istasyon konumuna gelmişti. İşte bu durum yeni kurulan Karkamışı hızlı bir şekilde geliştirir. Kısaca Karkamış demiryolu güzergahı üzerinde bulunmanın avantajlarından oldukça yararlanmış olur. Sonraki yıllarda Gaziantep demiryolunun da bu şebekeye bağlanmasıyla Karkamış önemli bir kavşak konumuna gelir. Yıllar sonra bu kez Türkiye-Suriye sınırının mayınlanmasıyla birlikte Karkamışın da sağı solu mayınlanır.Mayınlanan alan içerisinde Antik Kent Karkamışta vardır. O yıllar Nahiye (bucak) merkezi olan Karkamış adeta mayınların içinde kalır. Mayınlar çevreye,doğaya ve şüphesiz en çoğu da insanlara zarar verir. Kimi hayatını,kimi kolunu,bacağını kaybeder. Bu sürüçte Karkamışta hangi kahveye gidilse en az üç beş sakat insana rastlanabilinir. Sözün kısası mayınlar yarım asırdan fazla yöreye ve bölgeye zarar vermiş oldu. Döşendiğinden itibaren kalkacağı yolunda çeşitli dönemlerde gündeme gelen mayınların kaldırılması hep konuşuldu,tartışıldı ve adeta hayal edilip durdu.Ancak ciddi somut bir adım atılamadı bir türlü .İşte şimdi şu günlerde uzun süreçte konuşulanlar ve hayal edilen düşler gerçeğe dönüşme noktasında. Nitekim Antik kent ‘in içine ve dolaylarına gömülmüş olan mayınların temizlenme işlemi ile ilgili çalışmalar son safhaya gelmiş durumda. Bununla ilgili ihale şartnamesi İl Kültür Müdürlüğünce hazırlanmış olup,Mayıs sonunda ihalesi yapılacak.45 gün sürmesi tahmin edilen temizleme işleminden sonrada Antik kent kazıları başlamış olacak.
Kazı çalışmaları Karkamış için hem bir istihdam yaratacak hem de bu yerler turizme açılmış olacak. Ve binlerce yıllık tarihi bilgiler,belgeler gün yüzüne çıkmış olacak. Çıkacak olan yazıtlar,eserler ve belgelerle Tanrıça Kubabanın, Şuppilumaların,Hattuşillerin,Ramseslerin tarihi rolleri ile Anadolu ve Mezopotamya kültürlerinin bilinmeyen yönleri aydınlatılmış olacaktır. Zira bu tümsek yığınının altında Hititlerin büyük bir arşivinin olduğu kaynaklarda işaret edilmektedir. Böylece tarih,kültür ve turizm üzerine konulmuş yasaklar kalkmış olacak. Fırat’ın en güzel kıyıları,Anadolu tarihinin önemli merkezi olan bu yerler yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmış olacak. Bütün bunlar Karkamış’ın tanıtımı ve ekonomisine büyük katkı sağlamış olacaktır. İşte onun için yazının başına düşler gerçek oluyor dedik.Arifin,Alinin bacağını alan,Hasanı tuz-buz eden mayınlar yok olurken, bu yerlerdeki geçmişin hatırasına merhaba denilecek yeni baştan. Bu güzelliği göremeden aramızdan ayrılanlara bir muştulama yolu olsaydı kim bilir onlarda ne kadar sevineceklerdi. Değirmenci silo oralar mayınlanınca değirmeninden atılmıştı. Bir su değirmeniydi. Günde onlarca evin buğdayını öğütürdü. Tamda Antik kent kalesinin eteğinde ve Fırat’a dökülen çayın üzerinde. Halen yıkıntılarını uzaktan görmek mümkün. Sağ olsaydı belki de bu duruma en çok sevinen o olacaktı. Çocukluk yıllarında oralarda çiğdem-nergis toplayan çocuklar bugün yaşlı kuşak olarak şimdi artık oralarda hatıralarını bulacaklar, çocukluk yıllarına dönecek, duyguyu,burukluğu ve sevinci bir arada yaşayacaklar. Çoban Aşeney eğer sağ olsaydı bacağını alıp götüren mayının tuzaklandığı yeri görecekti. Sözün kısası birkaç kuşağın hatırası yeniden canlanacak ve duygular yeniden depreşecek. Üzerine kazılmış taşı kucaklarcasına toprağa uzanmış aslanlar, ellerinde okları, yaylarıyla sanki düşmana siper yatmış Hitit askerleri ve masal kahramanı Gılgamış yeniden ziyaretçileriyle buluşacaklar. Dudaklardan hey gidi yıllar hey nidaları mırıldanacak. Tabiî ki Fırat en güzel buradan bu höyüğün üzerinden seyredilecek. Ve buralar güzellikler manzumesi olacak.