FIRAT SELEUKEIA SI YA DA ZEUGMA

--------------------------------------------------------------------------------

FIRAT SELEUKEIA'SI YAHUT ZEUGMA
Firat Nehri bilindigi gibi Anadolu'nun kuzey-dogusuna yakin bir yerlerden dogar, önemli yan kollarla beslenip, sarp daglari, birçok derin vadileri zaman zaman kendini alamadan ve hizina hakim olamadan coskun fakat vakur bir edayla geçer, bazan da düzlüge çiktiginda sanki dinlenmek ihtiyaciyla yayilir ve sakin sakin akardi. Firat Nehri bir zamanlar akardi, çünkü O' nun, etrafina bereket bahsetmek, kiyilarina hayat vermek, kendi tabiatini veya ekolojisini olusturmak, insanlara can verip medeniyetler meydana getirmelerine imkân saglamak gibi tanrisal bir görevi vardi (Harita 1). Belki de bu yüzden kutsal kitaplarda Firat'a "cennet irmagi " benzetmesi yakistirilmisti. Firat Nehri yüzyillar bin yillar boyu akti durdu, ama görevi hiç degismedi, hep medeniyetler yesertti . Kiyilarinda yasayanlarin nezdinde, hep korkulan, saygi duyulan bir büyük sudan öte baslibasina bir mefhum oldu. Bazan adalet bile O'ndan soruldu da, vakitsiz ölümlere veya suç ve cezaya vesile edildi ya da bahane arandi. Firat, Anadolu'yu neredeyse kuzeyden güneye bölerken hep sarpligi, güçlügü ve geçilmezi temsil etti. Fakat, insanlara bir de kolaylik saglamis, iki yerde iki önemli geçit vermisti, dogudakiler batiya geçebilsinler ya da tersi olsun diye. Bu geçitlerin birisi Samsat idi, bir zamanlarin görkemli Samosata'si. Taninmayacak kadar kocamis o görkemli baskent, tipki Eskimolar'in yasli insanlari beyaz ayiya terk etmeleri gibi vazgeçilerek mavi sulara terk edildi ve yavas yavas batisi seyredildi. Ibret alinmasi beklenirken, gene tarihe taniklik etmis, fakat bu sefer Firat Seleukeia'si yahut Zeugma ismiyle daha çok taninan bir tanesi daha, göz göre göre terk edildi, hem de Samsat'ta oldugu gibi gene sularda bogulmasina izin verilerek. 20. yüzyilin baslarindan beri devam eden kaçak kazilar ve kültür varligi kaçakçiligi sonucunda Zeugma'nin adi, bati müzelerinde ve bilim aleminde duyulmus, dünyanin çesitli müze ve özel koleksiyonlarinda bulundugu saptanan figürlü mozaik panolar, heykeller ve kabartmalar, figürinler veya çesitli sanat eserleriyle antik kentin kendisinden çok daha önce taninmistir. 1992-1999 yillari arasinda Gaziantep Müzesi Zeugma'da kendi adina kazilar ve arastirmalar yapti. Bu süre zarfinda bir villa hemen tamamen, iki villa ise kismen kazildi, ayrica bir arsiv binasi, bir mezar odasi, bir mezar odasi terasi ve üç münferit mozaik kazisi ile bir hamam ve gymnasium kazisi gerçeklestirildi. Gene Gaziantep Müzesinin baskanliginda olmak üzere, ayrica yürütülen arastirma ve kazilara 1993 yilinda Perth Üniversitesinden Prof. Dr. David Kennedy ve ekibi iki hafta süreyle, Doç. Dr, Catherine Abadie-Reynal baskanliginda IFEA ve Nantes Üniversitesi ekibi 1996 yilindan itibaren, Dr. Martin Hartmann baskanligindaki bir ekip de 1997 yilindan itibaren katildilar . 2000 yili ortalarindan itibaren yurtdisindan bir vakifin sponsorlugu ile uluslar arasi genis bir katilimla son müdahaleler yapildi ve 2000 yili sonlarinda baraj sularinin maksimum kota erismesiyle Zeugma'nin bir devri de batti gitti . Zeugma'nin, "geçit" veya "geçit yeri" ni ifade eden kelime anlami, öncelikle cografik bir ifade olmalidir. Her ne kadar "Zeugma" kelimesi Grekçe ise de, daha önce buralarda yasayan ve bu geçidi kullanan tüm degisik halklarin dilinde de ayni anlama gelen bir kelime ile anilmis olsa gerektir. Zeugma Geçidi'nin en azindan Anadolu'nun yol ve geçit yeri imkânlarini iyi arastirmis olan Asurlu Kolonistler Çagi'ndan beri taninip kullanildigini, buna dayanarak da geçidin her iki yakasina öteden beri yerlesildigini düsünmek mümkündür (Resim. 1). M.Ö. 300/299 'da Seleukos I Nikator, Firat'i geçmek üzere buraya geldiginde issiz bir geçit yeri bulmamis, aksine en azindan cografik fonksiyonu ile anilarak "Geçit=Zeugma" denilen ve buradaki gelis-gidislerden geçimini temin eden insanlarin yasadigi bir de yerlesim yeri ile karsilasmis olmalidir. Seleukos I Nikator, iste bu yerlesim yerini Hellenistik mimarî ve insa gelenekleri ile ihya ederek kendi adini vermis, sehir de zaman içinde her iki isimle birlikte, bazan biri ötekine tercih edilse de Zeugma ve Firat Seleukeia'si olarak anilmistir . Firat Nehri üzerindeki bu geçitin ne kadar önemli oldugu, Seleukos I Nikator'un sadece yeniden insa ettirdigi veya elden geçirttirerek "Firat Seleukeia'si" adini verdigi sehirle yetinmeyip, muhtemelen geçidin korunmasini garanti altina almak üzere karsi kiyida da ikinci bir sehir kurmak ihtiyacini hissetmis olmasindan anlasilmaktadir. Buradaki, ihtimal Firat Seleukeiasi'ndan daha küçük olan yerlesmeyi disipline ederek ve gene Hellenistik insa geleneklerini kullanarak Pers asilli bir prenses olan karisi Apama'nin adini verdigi Apameia kentini tesis etmistir. Burada yapilan yüzey arastirmasi ve arkeolojik kazilardan edinilen bilgiye göre Apameia'nin gerek kara ve gerekse nehir kenarindaki sehir surlarinin insa teknigi, tas isçiligi, kulelerin biçimi ve planlari ile sehir kapisi planlari tam anlamiyla Hellenistik insa karakterini yansitmaktadir . Daha sonraki dönemlerde Zeugma /Seleukeia'nin asiri gelismesi karsisinda giderek önemini kaybettigi anlasilan Apameia kenti eger Birecik barajinin sulari altinda kalmasaydi, arkeolojik kazisi yapildiginda döneminden sonra büyük bölümüne hemen hemen hiç el degmemis bir Hellenistik kenti en azindan mimarîsi ile tanima imkânini bulabilecektik. Kismen antik kentin üzerine yerlesmis olan Til Musa (Keskince) köyü sakinlerinin çok verimli olan alüvyon topraginda yogun sebze ve meyve bahçesi çalismalari sirasinda rastladiklari yapi taslarini sökerek yeni tarim alani açtiklari veya mevcut olani genislettikleri, çikardiklari yapi taslarini da bahçe duvari veya yeni insa edilen evlerde temel tasi olarak kullandiklari saptanmistir. Fakat isin daha kötü yani, genellikle sökülen bu taslar bazan karsilasildigi gibi merdiven basamagi veya köse tasi gibi tek parça degil kirilarak küçük parçalar halinde kullanilmistir. Yani, bu ikinci kullanimlarinda dahi islenmis taslari tesbit ederek, fikir yürütmek ya da tarihleme yapmak imkâni kalmamistir. Apameia'nin, jeo-manyetik tesbitler ve sondaj kazilari yapilmis dogu tarafinda yer alan surlar, dikdörtgen ve yuvarlak kesitli kuleler, iki kuleli ve iç avlulu sehir kapisi gibi bölümlerdeki çalismalarindan elde edilen bilgilere göre antik sehirin en azindan bu kesiminde, Hellenistik katlarin üzerinde Roma yerlesimi bulunmamaktadir. Gene antik kentin bu kesiminde, sebze bahçeleri içinde yapilan jeo-manyetik tesbitler ve sondajlardan Apameia antik kentinin sehirciligine iliskin önemli bilgiler elde edilmistir. Buna göre antik kent, Firat kiyisindan baslayip kuzeye dogru gittikten sonra köse yaparak batiya yönelen ve bugünkü Til Musa köyünden geçerek gene Firat kiyisinda sona eren, tesbit edildigi kadariyla 22-23 kule ile desteklenmis kara surlari ile çevrilmekte (Harita 2), nehir kiyisinda ise polygonal isçilikli surlarla birlesmektedir. Hellenistik kent, Hippodamos tarzinda düzenli bir plana sahip olmakla beraber, Ortadogu tipi ince uzun yapi adalarinin bir çogunun iskân edilmedigi anlasilmaktadir. Bu da, kentin tamaminin Helenistik dönemde iskân edilmedigi gibi Roma döneminde de Nehirin bu kesimine pek itibar edilmedigini ortaya koymaktadir. Bazi bölümlerde de çok seyrek olarak Part ve sonra Bizans kalintilarina rastlanmaktadir. Esas yerlesimin Seleukeia/Zeugma'da olmasinin mantigini, antik çagda çok iyi izlenen strateji politikasinda aramak gerekir. Çünkü Hellenistik Çag'da, önceleri çok önemli olmamasina ragmen dönemin sonlarinda kutuplasmaya baslayan dogu-bati (Seleukos-Part ve sonra Roma-Part) iliskileri nedeniyle Firat Nehri'nin tasidigi önem, I. bin yilin siyasi hareketlerinde oldugu gibi bir kez daha anlasilmis olmalidir ki, artik Firat Nehri dogal bir sinir, bir set veya siper gibi görülmeye baslanmis ve Firat boylarinin korunmasi gündeme gelmistir . Bu düsünce biçiminin sonucu olsa gerek Nehir'in bati kiyisinda yer aldigindan ve su çizgisinden itibaren güneye dogru yükselen yamaçlar ve tepelerden olusan elverisli bir topografyaya sahip oldugundan Seleukeia/Zeugma'da yerlesmek, burada yasayan tüm insanlara, sivillere, tüccarlara, zenaatkârlara, sanatçilara ve çesitli üreticilere, tabii özellikle de askerlere daha güvenli ve cazip gelmis olsa gerektir. Bunun sonucu olarak da Kommagene Krallari Seleukeia/Zeugma' ya özel bir önem göstermisler, Roma ordusu Part seferlerine burada hazirlanip yola çikmaya baslamis, daha sonra Roma hakimiyetine girdigi M.Ö. 31 yilindan sonra Roma lejyonlari Part Kralligina dogrudan sinir oldugu için (önce X. Fretensis, sonra da Legio IIII Scythica) artik burada konuslanmislardir. Lejyonlarin sehirde yerlesmesi süphesiz sehirin ticarî ve kültürel hayati bakimindan bir avantaj idi. Çünkü, yaklasik 5 bin askerin her türlü ihtiyaci buradan karsilandigi gibi, emekli olan askerlerin, fakat özellikle de Roma Imparatorlugunun degisik yerlerinden gelmis farkli kültürlere ve sanat anlayisina sahip yüksek rütbeli subaylarin sehirin kültür hayatina yaptigi hatiri sayilir katkiyi düsünmemek mümkün degildir. Belki de sadece bu yüzden, Seleukeia/Zeugma'nin mesela kendine has mezar odalari ve mimarîsi ile heykeltrasligi gelismis ve kendini göstermistir . Sehirin üç tarafini çeviren ve iskân mahallelerinden daha genis bir alana yayilan nekropollerde, çok sayida gömünün yapildigi ve içleri çogu zaman çiçek motifli fresklerle bezenerek cennetin tasvir edildigi büyük mezar odalari bulunmaktadir. Kayaya oyulmus düz sandik tipi mezarlar, loculuslar, çiftli arkesoliumlar, dikdörtgen ve kavisli teknelere sahip çesitli lahitler ve urneler gibi farkli ölü gömme geleneklerini ihtiva eden mezar odalarinin, aileler veya meslek gruplari gibi kurumlar tarafindan topluca ve sürekli kullanimi sonucunda olusan iskelet depolari, mezar odalarinin önünde olusturulan teraslar ve buralarda yer alan anakaya yüzeylerine, yarim veya boydan yapilmis münferit kartuslara büst yahut boydan resmedilmis ölü kabartmalari ile gene mezar odasinda bulunanlara ait bazisi kitabeli yüksek kaidelere sahip heykeller, muhtemelen Palmyra ve Petra etkisiyle baslayip kendi tarzini yaratan gelismenin tezahürleridir. Fakat, bölgede baska bir nekropolde görülmeyen mezar odasi önündeki teras geleneginin, Kommagene Kral Kültü'nün ürünü olan "kutsal teras"larin etkisini tasidigi da göz ardi edilmemelidir. Tamamen Zeugma karakteri olan kartal figürlü mezar stelleri erkekleri, yün sepetleri ise ev kadinini simgelemektedir. Buna göre, iki kartalli mezar stelini baba-ogul veya iki erkek kardese, bir kartal-bir yün sepetli steli ise kari-kocaya atfetmek mümkündür. 2000 yili çalismalarinda ilk defa bir mezar stelinde iki yün sepeti görülmüstür ki, bu da anne-kiz veya iki kiz kardesi simgeliyor olsa gerektir. Seleukeia/Zeugma, sahip oldugu nehir geçidi sayesinde özellikle M.S. I. ve II. yüzyillarda çok gelismis ve zenginlesmisti. Çünkü, dogu-bati arasindaki ticaretin hatta uzak dogudan gelen ticarî mallarin adeta gümrük kapisiydi. Ayrica nehir üzerinden sallarla yapilan ticaretin öneminden bahseden Strabon'u unutmamak gerekir . Bu yol güzergâhinin güney veya kuzeyinde iç kisimlarda bulunan yerlesim yerlerinden gelen tüccarlarin Zeugma'da üstlenmis olmalari kaçinilmazdir. 1992-1999 yillarinda Gaziantep Müzesince yapilan Firat boyundaki çalismalarda, Firat'a kiyisi olan hemen her eski yerlesim yerinde bir iskeleye rastlanmis olmasi, dönem gözetmemekle birlikte geleneksel nehir seyrüseferi hakkinda bilgi vermektedir. Diger taraftan, dogulu düsmanlar dikkate alindiginda Firat Nehri dogal bir korunma seddi, Zeugma'daki "Firat Nehri Geçidi" de kontrol altinda tutulan önemli bir köprü/kapi durumundaydi. Zeugma kelimesinin, bazan farkli bir kavram algilanmasi ile "köprü" anlaminda da kullanilmasi antik dönemde Zeugma'da sanki bir köprü yapisi varmis intibaini uyandirmaktadir. Hellenistik veya Roma çaginda Firat gibi rejimi düzensiz bir büyük nehir üzerine köprü insa etmenin zorlugu hatta imkânsizligi malûmdur. Ancak geçici olarak yapilmasi muhtemel, birbirine baglanmis sallardan olusan köprüleri düsünmek mümkündür ki, bugüne kadar Zeugma'da yapilan çalismalarda bunu dogrulayacak, en azindan nehirin iki yakasinda birer baglanti ayaklari gibi bir somut bir kanita rastlanmamistir. Sal köprünün varligi kabul edilse dahi bunlarin yilda birkaç kez, mesela sularin yükseldigi ilkbahar taskinlarindan sonra yenilendigini ve devamli bakim-onarima ihtiyaç gösterdigini kabul etmek gerekir. Böyle düzensiz bir durumun geçisleri zorlastirdigi gibi güvenligi de aksatacagi dikkate alinmalidir. Fakat baska bir ihtimal daha akla yatkin görünmektedir. Buna göre; birçok kaynakta söz konusu yerden bahsedilirken kullanilan "Zeugma Geçitleri" ifadesi, Zeugma'da birden çok geçit yerinin varligini düsündürmektedir. Bu durumda da hemen, antik kentin bati tarafinda Firat üzerinde görülen nehir adalari akla gelmektedir. Her ne kadar zaman zaman yerleri degisse de Firat Nehri boyunca birçok yerde görüldügü gibi bu kesimde de akintinin getirdigi kum ve miller ile bunlarin üzerinde tutunan bitkiler adalar olusturmus olup, nehir burada birkaç kola ayrilarak akmaktadir. Adalarin arasindan akan nehirin dar araliklarinin sal veya benzeri alt yapidan olusan köprülerle asilmasi hem daha kolay ve hem de bakimi daha basit oldugundan tercih edilmis olsa gerektir. Bu kabil geçitlerin hemen her dönemde tesis edilmesinin mümkün oldugu anlasilmaktadir. Önemli olan, güvenlik bakimindan buralari kontrol altinda tutmaktir ki, Zeugma kenti topografyasinin önemi de burada öne çikmaktadir. Nitekim, Birecik Nehir Geçiti'nin önem kazanmasiyla Zeugma'nin artik terk edildigi bilinen M.S. XI. yy' dan epeyce sonra, 1418 yillarinda bölgede yasanan askerî hareketlilik sirasinda dahi, Ak-Koyunlu Beyi Kara Yülük Osman Bey ve komutasindaki askerî birligin Firat'i Zagma (Zeugma)' dan geçtigi belirtilmektedir . Tüccarlar, yolcular ve askerler açisindan özellikle eski çagda kaderci olmanin büyük önemi olsa gerektir. Hepsi de geleceklerini iyi bir talihe veya sansli olmaya baglamaktadirlar. Gerek Firat'i asan dogu-bati yolunun, gerek Nehir yolunun ve gerekse Firat'a paralel giden güney-kuzey yolunun kesistigi yer Zeugma idi. Çok uzaklardan görülebilen akropol tepesi üzerine bir Tykhe tapinagi insa etmenin, bütün bu yollardan geçip giden insanlarin bu tapinagi ziyaret ederek güzel bir sansa, iyi bir talihe sahip olmak için dua etmelerini saglamanin, Zeugma'nin cazibesini artirmak ve önemini korumak bakimindan ayri bir anlami olsa gerektir. Akropol tepesi ve Tykhe tapinaginin Zeugma sikkeleri üzerinde yer almasi da, bunlarin tasidigi önemin bir göstergesidir . 1996-1997 yillarinda Gaziantep Müzesi'nin çalismalari sirasinda saptanan nehir kiyisindaki, depo, atelye ve diger zenaat kollarina ait isyerlerinden sarfinazar edilecek olursa iskân mahalleleri, akropol tepesinin etekleri ile kiyi bandindaki atelyelerin arasinda yer almaktadir. Bu kesimdeki atelyeler, genellikle kiyiya yakin yerlerdeki ana kaya içine oyulmus magaramsi mekânlardan olusmakta ve su ile ilgili mesela, iplik yikama, boyama, yün isçiligi, dericilik ve benzeri is kollarini içerdigi anlasilmaktadir. Bunlarin birisinde de Nehir Tanrisi'nin bir kabartmasi bulunmustur. Zeugma sehrinin mimarîsine dair önemli bilgiler elde edilmistir. Sehrin, halen görülebilen veya toprak üzerinde net olarak izlenebilen bir suru bulunmamaktadir. Sadece, nehire yakin sayilacak bir alanda yapilan sondaj kazisinda Hellenistik Döneme ait oldugu sanilan ve nehire dogru açili olan giden, sehir suru olabilecek cesamette duvarlara rastlanmis olmasi, Hellenistik Devirde kara suruna gerek duyuldugunu kanitlamaktadir. Roma Döneminde ise, simdiki bilgiye göre ne kara ne de nehir surlarinin bulunduguna dair henüz somut bir bulguya rastlanmamistir. Bu durumda, Zeugma'nin Hellenistik döneme ait oldugu sanilan surlari, Apameia'da kesinlik kazanmis olan ve iyi izlenebilen kule destekli surlariyla çagdas olmalidir. Özellikle Roma Çagi'nda Zeugma için asil tehlikenin gelecegi dogu kesimini Firat korudugundan, belki de ayrica bir tahkimata gerek duyulmamistir. Fakat iki dere yatagi sayilmazsa nehir kiyisindan itibaren yükselen oldukça dik yamaçlardan savunmada istifade edilmis olmasi muhtemeldir. Zeugma sehir topografyasi, Romali gibi düsünen her Zeugmali için bulunmaz imkânlar sunmaktadir. Çünkü, zenginligin ve gösterisin ifadesi olan villalari insa etmek için safali yerler o kadar çoktur ki, Akropol tepesi eteklerinden Firat kiyilarina dogru inen yamaçlar hem dikey, hem de yatay kivrimlar yaparak adeta iskân alanini genisletmektedir. Egimi bazan hiç de küçümsenmeyecek kadar fazla olan yamaçlar, hem Firat Nehrinin batiya dogru uzanan essiz güzellikteki vadisine nâzirdi ve hem de vadiden gelen rüzgâri alarak yaz sicaklarini hafifletiyordu. Roma gelenegine uygun olarak sehirin üst kisimlarina dogru yayilan villalar, yamaçta zeminin düzeltilmesiyle elde edilen teraslar üzerine oturtulurken, zemin kayasindan faydalanilmasi da ihmal edilmemistir. 1992 yilinda Gaziantep Müzesince yapilan kazilarda bulunan I. villanin insasinda, tamamen zemin kayasina sadik kalindigi anlasilmaktadir. Bu villada, ara kat, tablinium, galeri, atrium, mahzen, teras, koridor ve diger üç odanin hepsi de zemin kayasina bagli olarak birbirinden farkli zemin kotlarina sahiptirler. Gerek I. villa ve gerekse ikiz villalar bölgesindeki çalismalardan anlasildigina göre iskân mahallerindeki villalar, en azindan simdiki bilgilere göre duvar duvara bitisik bir yapi göstermektedir. Zemindeki saglam kayayi bularak insaati üzerine yapmak, binanin saglamligi kadar kisin egimli yamaçlardan hizla gelen yagmur sularindan sakinmak için de gerekli olmalidir. Yagmur sularinin ve akabinde olusan toprak erozyonunun Zeugma için, "Side Limani'nin Kumlari" gibi bir bas belasi oldugu anlasilmaktadir. Nitekim 1997-1998 'de yapilan çalismalarda ele geçen ve Firat'a dogru yönelerek yan baglantilarla da kapasitesinin genisletildigi anlasilan bir su kanalinin isçiligi ve yapi tasi kalitesinin toprak üzerindeki yapilardan çok daha kaliteli ve itinali olmasi konuya verilen önemi yansitmaktadir. Zeugma kentinde, akropol eteklerinden baslayip egimli yamaçlari toprak altinda oldukça derinden kat eden ve tipki Seleukeia Pieria limaninda oldugu gibi yagmur sularini toplayarak nehir kiyisina tahliye eden bir kanallar sistemi oldugu anlasilmaktadir . Bu önlemlere ragmen, özellikle yagmur ve rüzgâr erozyonu sonucunda antik kent, ortalama 4-5 m, çukur ve kuytu yerlerde ise 8 metreye varan bir toprak ve moloz dolgu ile kaplanmistir. Villa insaatlarinda anakayayi bulmanin bir gereginin de, evin ihtiyaci olan içme ve kullanma suyunu saklamak için sarniç yapmak oldugu anlasilmaktadir. Zeugma'nin, Firat gibi dev bir su kütlesinin kenarinda yer almasina ragmen susuzluk problemi çeken bir sehir oldugu anlasilmaktadir. I. villada iki adet ve diger villalarda da en az ikiser adet sarnicin bulunmasi bunu dogrulamaktadir . Bu sarniçlar, tipki bir ampul gibi dar agizli, asagiya dogru genisleyen, 5-6m derinlige sahip olan ve içleri birkaç kat kaliteli siva ile kaplanmis su yapilaridir. I. villada oldugu gibi kimisinin agiz kisminda bir bilezik tasi konularak kuyu çikrigi ile su çekildigi saptanmistir. Sarniçlardaki suyun nasil temin edildigi ise kesin olarak belirgin degildir. Dogal olarak ilk akla gelen yagmur suyudur ki, zaten atriumdan baslayip birkaç yöne dogru yayilan zemin kayasina oyulmus ince kanallarin varligi bunu dogrulamaktadir. Ancak, batidaki daglik kesimden Zeugma'ya dogru gelen ve çok seyrek izlenebilen su kemerlerinden yola çikarak bu yamaç sehrinde belirli kotlara kadar sebeke suyunun ulasip ulasmadigi henüz bilinmemektedir. Yazlari, sicak oldugu kadar Firat Vadisi'nin nemli havasinin etkisiyle bunaltici hale gelen iklimde yasamanin zorlugunun, bölgenin eski mimarî geleneklerinden de faydalanilarak hafifletilmis oldugu anlasilmaktadir. Plan olarak, sicak iklimin getirdigi avlulu yapilar mecburiyeti, en azindan Hellenistik dönemden itibaren ve dönem içinde Priene ve Delos evleriyle karakterize edilen avlulu ev tipi Zeugma'da sistemli sekilde geliserek kullanilmis, bu plan tipi Roma Çagi'nda da devam etmistir. Bölgede bugün dahi geleneksel ev mimarîsi bu esasa göre yapilmaktadir. Zeugma'daki I. villanin, kenarlarinda üçer sütunun yer aldigi ve derince olan tabani geometrik desenli mozaiklerle kapli bir atriumun etrafinda gelisen mekânlardan olustugu, atriumun ayni zamanda bir implivium olarak da kullanildigi anlasilmaktadir ki, bulunan diger villalarda da benzer bir ana planin korundugu saptanmistir . Atrium sütunlarinin, örnekleri mesela Kilikya'da Olba'daki Zeus tapinaginda da görüldügü gibi yivleri yariya kadar islenmis olup, Pamphilia Seleukeia'si/Lyrbe'dekiler gibi yivlerin aralari kapali yani kanallarin arasi doludur. Basliklar, dor tarzinin dejenere olmus görüntüsü içinde, küçülmüs olup, basik ve ince biçimler göstermektedirler. Buna mukabil sütunlar baslik itibariyla dor nizaminda gibi gözükse de, basit ve yayvan tek thoruslu bir kaideye sahiptirler. Ev mimarisinde en önemli husus, ana kayadan müsait oldugu yerlerde duvar olarak faydalanilmasi disinda, duvarlarin kerpiçten yapilmis olmasidir. Iç bölme duvarlari genellikle, yerli killi-kalker taslardan köse bloklari ile desteklenen yaklasik 0.40X0.40X0.15m ebadindaki kare biçimli kerpiçlerle örülmüstür. Duvar boyunun uzun olmasi durumunda, kalker bloklarin yer yer saglamlastirmada kullanildiklari görülmektedir. Firat Vadisi'nin jeolojik yapisi killi kireçtasindan olusan bir karakter göstermektedir. Buradan elde edilen yapi taslari hava ile temasinda, kuruyarak çatlamakta ve derin yariklar olusmakta, giderek de parçalanmaktadir. Çok önemli binalar disinda Zeugma yapilarinin genelinde bu yerli tas kullanilmaktadir. Bu sebeple, gerek köse taslari ve destek bloklari ve gerekse kerpiç duvarlar önce kaba siva, sonra birkaç kat ince siva ve sonra gerekiyorsa bol kireçli fresk sivasi ile kaplanarak taslarin hava ile temasinin önlenmesine azamî dikkat gösterilmistir. Bazi hallerde, sivali duvar yüzeyleri koyu tonlarda olmak üzere sari-kirmizi-mavi-yesil renklerde boyanmis, bazan da üzerine de alçidan konkav ve konveks profilli çerçeveler aplike edilerek süslenmistir. Yapilarin degisik evrelerinde, fresklerin yenilenmesinin icap ettigi hallerde dahi eski siva kaldirilmamis, mevcut yüzey taraklanip yaralanarak yeni fresk sivasi bunun üzerine yapilmistir. Ele geçen fresklerin önemli ölçüde tahrip görmüs olmasi tam bir fikir edinmeye pek de imkân vermemektedir. Figürlü olanlar Roma Çagi'na ait olup bu dönemin üslubunu ve önceden de bilinen tiplerini yansitmaktadir. Mesela I. villada, Antepfistigi agacina rastladigi için kazisina devam edilemeyen (P) odasinin güney duvarinda, elinde tasidigi bir tepsi içinde yemek götüren bir erkek figüründen dolayi burasinin villanin yemek odasi olabilecegi tahmin edilmistir . Zeugma'da son bulunan figürlü fresklerin restorasyonu tamamlanmis olup, teshire hazirlanmaktadir. Bazan Roma Dönemi fresklerinde veya bunlarin altindaki eski yüzeylerde, bazan da dökülmüs kisimlardaki izlerde, dikdörtgen, kare veya eskenar dörtgen biçimli geometrik panolar düzenindeki Hellenistik etkili freskleri izleyebilmek mümkün olabilmektedir. Evlerin yasam mahallerinin, tabanlarinda mozaikler ve duvarlarinda fresklerin yanisira, bronzdan büyük boy heykeller, yüksek ayakli samdanlar veya askili kandiller, inançla ilgili heykelcik veya figürinler ve I. villada rastlandigi gibi aslan figürinleriyle süslü subay kiliçlari ile, madenî açilir-kapanir tabureler, keramikten halka seklinde yüksek altliklara yerlestirilen anforalar gibi esyalarla dekore edildigi anlasilmaktadir . Özellikle birinci katlarda genis pencereler ve bunlari koruyan, perçinle tutturulmus kare bölmeli demir korkuluklar saptanmistir ki, bu kadar genis pencerelerde süslü perdelerin de kullanilmis oldugunu düsünmek mümkündür. Yapilarin tavan yükseklikleri hakkinda, korunmus orijinal duvarlara sahip olunmadigi için net bir bilgiye de ulasilamamaktadir. Ancak, I. villanin 3.20 m. civarindaki atrium sütunlarinin yüksekligi bu konuda bir fikir verebilir. Zeugma'da 2000 yilinda son çalisilan ikiz villalarda da orijinal yükseklikte duvarlar bulunamamis olup, atriumlardaki sütunlarinin farkli yükseklikler göstermesi, yine zemini olusturan anakaya kotlari oldugu kadar, varligi kabul ikinci kat konstrüksiyonu ile de iliskilidir. Zeugma villalarinin tek katli, iki katli ve meyilden dolayi ara katli biçimler içerdikleri kesindir. Ikinci katlarda da, atriumlu plana bagli kalindigi ve ikinci kat galerilerinin, ele geçen daha ince ve hafif yapili sütunlar nedeniyle atriuma açildigi düsünülmektedir. Kat aralarinin ahsap konstrüksiyonla bölündügü anlasilmaktadir. Mesela, nehir kiyisina en yakin kotta yer alan ve 2000 yilinda kazilan ikiz villalarda zemin kattaki mutfagin önünde bulunan bronzdan büyük boy Mars heykelinin, dösemenin yanarak çökmesi sonucu buraya düstügü saptanmistir. Arsitravlar ve tastan yapilmasina alisilmis diger üst yapi elemanlari ile çati konstrüksiyonun tamaminin ahsaptan yapildigi anlasilmaktadir. Firat vadisinde ahsap hammaddenin bol ve ucuz olmasinin yanisira, bölgede, en azindan basit bir arsitrav olarak dahi kullanmaya müsait olacak kalite veya saglamlikta tas bulunmadigindan, Zeugma Villalarinin insaatinda, köse ve destek bloklari ile sütunlar disinda tas kullanilmamistir. Ahsap malzemenin kullanim yogunluguna, molozlarin arasinda çok rastlanan kömürlesmis iri ahsap parçalar ile gene çok bol ele geçen bronzdan çesitli boyda büyük basli çiviler taniklik etmektedir. Gerek atriumun etrafini çeviren sundurmanin ve gerekse odalarin üzerinin, yaklasik 0.40X0.40m ebadindaki düz kiremit levhalarla örtülü oldugu, aralarinin da oluklu kiremitlerle kapatildigi anlasilmaktadir. Simdiye kadar ele geçen buluntulardan Zeugma kentindeki binalarin üç türlü taban dösemesine sahip oldugu saptanmistir. Kullanilan yerin bina içindeki önemine göre zemin katlarda ya sikistirilmis çakilli killi/toprak, ya da mozaik dösemeler yapilmis olup, ikinci katlarda çogunlukla ahsap kullanilmis olmalidir. Ikiz villalarda, ikinci kata ait olmasi muhtemel mozaik parçalari ele geçilmis olmakla beraber, bunlarin atriuma açilan galerilere ait oldugu düsünülmektedir. Mozaikler ise ya basit çizgilere sahip iri tesserali ve tek renkli (genellikle beyaz), ya geometrik desenlere sahip ve çok renkli (bazan tonlari ile birlikte 10-12 renk), ya da geometrik desenli bordürler ve panolar içine yerlestirilmis mitolojik sahnelerin tasvir edildigi figürlü mozaikler olup, sanatsal degerleri ve isçilikleri bir hayli yüksektir . Konular ve ikonagrafik düzenlemeler, çagdas Roma dünyasinin taninan tiplerini ve tercihlerini yansitmakta olup, Zeugma'ya mahsus baslibasina bir mozaik ekolünü düsündürmektedir. Ele geçen mozaiklerin içinde en fazla, Anadolu'da çok sevilen Dionysos'un çesitli tipleri ile "nehir olgusu" ndan dolayi olsa gerek Okeanos ve Poseidon tasvirleri önde gelmektedir. Antik dünyada taninmis, mesela Perseus-Andromeda veya Eros-Pyskhe gibi mitolojik tiplerin yanisira, Euphrocine-Akratos gibi yerel ve dünyevî unsurlar da konu edilebilmektedir. Fakat, aralarina mitolojik yaratiklarin serpistirildigi süslü bordürler çok etkileyicidir. Egimli bir topografyadan dolayi yamaçlara yerlesmis olan sehir içinde nasil bir yol ve ulasim sisteminin kullanildigi hakkinda henüz kesin bilgilere varilamamistir. Ancak, yatay ve paralel yollarin yer yer merdivenler veya rampalarla birbirine baglandigi düsünülmektedir. Sehirin ana caddelerinin ise, iskele baglantisi sebebiyle nehir kiyisini takip eden bir hat ile, ona paralel olan yaklasik 420-430 m. kotundan geçen ve üzerinde önemli idarî ve kültürel yapilarin yer aldigi sanilan en az iki güzergâhtan olustugu tahmin edilmektedir. Üstteki hattin kente güneyden, Karkamis/Europos'dan gelen sehirler arasi yolun devaminda olmasi bu düsünceyi pekistirmektedir. Fakat, Zeugma'da sehirin alt ve üst kesimleri arasindaki ulasimin bir hayli zahmetli oldugu kesindir. Antik kentin yaklasik 600m dogusunda, simdi baraj seddinin altinda kalmis olan bir hamam yapisi ile bir gymnasium oldugu zannedilen yapi kompleksinin, etrafinda yer alan sapel, kuyu ve mahiyeti anlasilamayan duvarlar ve bölmelerle özel bir öneme sahip basli basina bir yapi grubu olusturdugu saptanmistir. Fakat, lejyoner kiliçlari ve mizrak uçlari ele geçmis olmasina ragmen IV. lejyon gibi bir kuruma hizmet edip etmedigi tam olarak anlasilamamistir. Askerî kampa ait oldugu bilinen "Legio IIII" damgali tuglalar kentin bati kesiminde yogun sekilde ele geçmesine ragmen, bu yapi kompleksinin sehir disinda yer almasini, gene de askerî birlik gibi özel bir görev sinifina tahsis edilmis olmakla izah etmek mümkündür. Seleukeia/Zeugma antik kentinin arkeolojik kazilar sonucunda ortaya çikmis önemli bir unsuru da, halen dünyadaki en büyük bulla koleksiyonudur . Bir arsiv binasinin 4-6 m derinlikteki yikintilari içindeki moloz dolgunun arasinda 100 binden fazla bulla ele geçmis ve ilk 10 bin bulla üzerinde yapilan ön çalismalar sonucunda 115 ayri tip tesbit edilmistir. Bu konudaki çalismalar sonuçlandiginda antik dönemde çevrede yer alan sehirlerden baslayarak, en azindan orta menzildeki diger önemli sehirlere kadar uzanacak bir bulla iliskisi ortaya çikabilecektir. Bu sehirlerde de Zeugma menseli bullalarin bulunmasi, sehirler arasi idarî, ticarî, askerî, dinî ve sosyal konulardaki iliskileri ortaya çikararak belirli bir dönemin aydinlatilmasinda süphesiz çok önemli roller oynayacaktir. Zeugma, bütün bu zenginligini ve görkemini M.S. 256 yilinda yitirdi. Iran ülkesine Roma ordularinin hücum noktasi, toplanma ve hazirlik üssü, harekâtin baslangiç noktasi gibi hassas olan konumundan dolayi, kendini güçlü hissettigi anda batiya saldiran Sasanîler'in hemen hemen ilk intikam aldiklari yer Zeugma oldu. Yakildi yikildi uzun yillarin intikami alindi, fakat Zeugma da bir daha belini dogrultamadi. Hiç bir zaman eski zenginligine ve ticarî hareketliligine kavusamadi. Önceleri yavas fakat giderek artan bir çöküsle M. S. XI. yy'dan sonra kendisinden haber alinamaz oldu. Zeugma, yillar sonra baraj insaati mevzuatindaki yeni uygulama ve denemeler sonucunda talihsiz bir sekilde bir bölümünü kaybetti. Kaybedilen kisimin bütünün içindeki yeri ve önemi neydi? Sekiz yil boyunca kis-yaz Zeugma'nin tozunu yutmus birisi olarak buna cevap vermek oldukça zordur. Öncelikle, "kaybedilen" her zaman önemlidir, kaçan baligin büyük olmasi misali. Kötünün iyisi ise, kaybedilenden elde edilen bilginin niteligi ve miktaridir. Bu açidan bakildiginda ise, az da olsa teselli olacak bir seyler bulunabilmektedir. Çünkü, son dönemleri alelacele olmasina ragmen 1992, hatta 1987' den beri elde edilen bilgi ve belge küçümsenmeyecek boyuttadir. Iskele ve çevresine, sehirciligine, sivil mimarligina, insaat teknigine ve malzemesine, günlük ve sosyal hayata, inanç biçimine ve bunun maddi belgelerine, sanatsal ögelere, askerî, idarî ve ticarî hayata, ölü gömme adetlerine ve daha benzer birçok konuda bilgi sahibi olunmustur. Bundan sonra ilk yapilacak olan da, ziyaretçileri aydinlatacak seyir teraslari yapmak, çesitli dillerde bilgi levhalari koymak ve antik yapilari kullanimini ön plana alarak restore edip insanligin hizmetine sunmaktir . Zeugma'nin arkasindan agit yakmanin bir anlami yoksa da, bundan sonrakiler için tedbirli olunmali ve Zeugma'da yasananlardan ibret alinmalidir. "Baraj-su-tarim-elektrik, her sey veya vazgeçilmez midir?" sorusuna "kültür degerlerine, ekolojik dengeye, fauna ve floraya dokunmamak kaydiyla evet" demek mümkündür. Çünkü bütün bu 21. yüzyil ihtiyaçlarini gerekirse ithal etmek mümkün iken, kültür degerlerini disardan getirmenin imkânsizligini her düsünen kafa biliyor olmak mecburiyetindedir. Dünya vatandasi olan her insan, geçmisi ve geçmis uygarliklari tanimak, ögrenmek ve bilgi almak hakkina sahiptir. Anadolu insani ise, içinde yasadigi kültürel degerlerin mirasçisi olmak sifatiyla ile böyle bir imtiyazi herkesten daha çok hak etmektedir. Türk Arkeolojisinin Zeugma'dan ögrenecegi daha pek çok bilgi vardir. Ancak, itidalli, sabirli hazimli ve ne istedigini iyi bilmek ve ona göre davranmak gerekmektedir. KISALTMALAR VE BIBLIYOGRAFYA KST Kazi Sonuçlari Toplantisi Bildirileri Anat. Ant. Anatolia Antiqua Mz.KK. Sem Müze Kurtarma Kazilari Semineri Bildirileri Ark-Snt Arkeoloji ve Sanat dergisi Bkz. Bakiniz Abadie Reynal - Ergeç Anat. Ant-97 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ, "Mission De Zeugma- Moyenne Vallee de L'Euphrate " Anatolia Antiqua V, Paris 1997 p. 349-370 Abadie Reynal - Ergeç Anat. Ant- 98 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ, "Mission De Zeugma- Moyenne Vallee de L'Euphrate Rapport Preliminaire de la Campagne de Fouilles de 1997" Anatolia Antiqua VI, Paris 1997 P. 349-378 Abadie Reynal - Ergeç Anat. Ant 99 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ-Eyüp BUCAK "Zeugma- Moyenne Vallee de L'Euphrate Rapport Preliminaire de la Campagne de Fouilles de 1998" Anatolia Antiqua VII, Paris 1997 P. 311-366 Aksit-1985 Oktay AKSIT, Roma Impatorluk Tarihi, Istanbul 1985 Algaze-1994, G. ALGAZE - R. BREUNINGE - J. KNUDSTAD "The TigriEuphrates Archaeological Reconnaissance Project: final report of the Birecik and Carchemish Dam survey areas" Anatolica 20: s. 1-96 Atlan -970 Sabahat ATLAN, Roma Tarihinin Ana Hatlari, Istanbul 1970 Basgelen-Ergeç 2000 Nezih BASGELEN-Rifat ERGEÇ, Tarihe Son Bakis, Arkeoloji ve Sanat Yayinlari, Istanbul 2000. Campbell-Ergeç-1992/1994 Sheila CAMPBELLandRifat ERGEÇ, "New Mosaics Rescue Excavations by the Gaziantep Museum (1992-1994)" The Twin Towns of Zeugma on The Euphrates, Ed: D. Kennedy, Portsmounth 1998, p. 109-128 Ergeç-Mz.KK.Sem 1993 Rifat ERGEÇ, "Belkis/Zeugma Mozaik Kurtarma Kazisi 1992", IV. Müze Kurtarma Kazilari Semineri, Ankara 1993, s.321-337 Ergeç-Mz.KK Sem 1993-1994 Rifat ERGEÇ, "1993-1994 Belkis/Zeugma Kurtarma Kazilari", VI. Müze Kurtarma Kazilari Semineri, Ankara 1996, s. 357-369 Ergeç- Ark-Snt1995 Rifat ERGEÇ, "Belkis/Zeugma'da Bir Roma Villasi ve Taban Mozaikleri" Arkeoloji ve Sanat Dergisi, No:66 Istanbul 1995 s. 2-10 Ergeç-Nekropol 1995 Rifat ERGEÇ, Güney Kommgene Bölgesindeki Antik Dönem Nekropol ve Mezarlari, ( S.Ü. doktora tezi ), Konya 1995, ( bu tezin nekropol ve mezarlar bölümü Asia Minor Studien No.43'de yayinlanacaktir.) Ergeç-Mz.KK.Sem 1997 Rifat ERGEÇ, "Belkis/Zeugma Roma Villasi", VIII. Müze Kurtarma Kazilari Semineri, Ankara 1997, s. 407-418 Ergeç-1992/1994 Rifat ERGEÇ, "Rescue Excavations by the Gaziantep Museum (1992-1994)" The Twin Towns of Zeugma on The Euphrates, Ed: D. Kennedy, Portsmounth 1998, p. 81-91 Ergeç- KST2000 Rifat ERGEÇ, "Belkis-Zeugma 1997-1998 Kurtarma Kazilari" 21. Kazi Sonuçlari Toplantisi, Ankara 2000, s.259-270 Ergeç-Ark.Snt 2000 Rifat ERGEÇ, "Belkis/Zeugma (1992-1999/2000) Çalismalar, Arastirmalar ve Kazilar" Arkeoloji e Sanat Dergisi, No:98, s.20-29 Inan-Lyrbe?/Seleukeia? Jale INAN, Toroslar'da Bir Antik Kent, Lyrbe?/Seleukeia?, Arkeoloji ve Sanat Yayinlari, Istanbul 1998 Kennedy-1998 David Kennedy, The Twin Towns of Zeugma on The Euphrates: Rescue Work and Historical Studies. Ed: D. Kennedy, Portsmounth 1998 Kopraman -1989 Kazim Yasar KOPRAMAN, Misir Memlüleri Tarihi, KBY, Ankara 1989 Önal-Ark.Snt/2000 Mehmet ÖNAL, "Belkis'ta Sular Yükselirken" Arkeoloji e Sanat Dergisi, No:98, s.30-34 Parlasca -1984 Klaus PARLASCA "Neues zu den Mosaiken von Edessa und Seleukeia am Euphrat" III. Colloquio internazionale sul mosaico antico, Ravenna 1980, Edizioni Del Girasole 1984. Reynal-Ergeç-KST-1997 Catherine Abadie REYNAL - Rifat ERGEÇ, "Zeugma ve Apameia Çalismalari" XIX KST I, s. 409-424 Ankara Reynal-Ergeç-KST-1998 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ, "Zeugma ve Apameia 1996 Çalismalari" XIX. Kazi Sonuçlari Toplantisi II. Ankara 1997, s. 409-424 Reynal-Ergeç-KST-1999 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ, "The Zeugma and Apameia Works 1997" XX. Kazi Sonuçlari Toplantisi II. Ankara 1997, s. 403-416 Reynal-Ergeç-KST-2000 Catherine ABADIE-REYNAL-Rifat ERGEÇ, "1998 Zeugma Kurtarma Kazisi" 21. Kazi Sonuçlari Toplantisi II. Ankara 2000, s. 249-258 Strabon Strabon, Cografya, çev: Prof.Dr. Adnan PEKMAN, Arkeoloji ve Sanat yayinlari,Istanbul 1993 Tasyürek-1974 O. Aytug TASYÜREK, Eskiçagda Kommagene (basilmamis doktora tezi) I.Ü. 1974 Tasyürek-1975 O. Aytug TASYÜREK, "Die Münzpraegung der Könige von Kommagene" Antike Welt, Sondernummer, Mainz 1975 Wagner-1976 Jörg WAGNER, Seleukeia am Euphrat/Zeugma, Wiesbaden 1976 Dr. Rifat ERGEÇ I.Ü. Ed.Fak. “Anadolu Arastirmalari XVI”, s. 201-226, Istanbul 2002’de yayinlanmistir.



Gönderen: RamazanTarhan