GAP Projesi'nin en büyük hedeflerinden olan sulamalı tarıma geçilmesi yolunda adımlar birer birer atılıyor ama unutulan bir şey var:"Bilinçli Sulama."
Bu konuda en büyük görev ise Tarım İl ve İlçe müdürlükleri ile Ziraat odasına düşmektedir.Bu konuda konferanslar,paneller,birebir diyaloglar hatta yerinde bilgilendirme yapılmazsa bedellerinin çok ağır olması kaçınılmazdır.Çünkü Harran Ovası ve Akçakale'de erozyon nedeniyle günde bin 140 ton bitki besin elementi bakımından zengin üst toprak ülkemizi terk etmektedir. Bu oran her geçen gün artmaktadır. Ovada erozyonu engellemek için yüksek seviyede planlama ve projelendirme yapılması gerekiyor. Tarımsal alanlardaki erozyonu engellemek için kaynak tahsisi lazım.Şanlıurfa ‘da bilinçsiz sulama ile birlikte taban suyunun yükselmesi ve artan tuzlanma, Harran Ovası ‘nı tehdit ederken, Suruç Ovası ise susuzluktan kavruluyor.Bu da projenin eksikleri olarak ayrıca karşımıza çıkıyor.Harran Ovası ‘nda, yoğun pamuk tarımı ile birlikte bilinçsiz sulama ve tarım yöntemlerinin uygulanması sonucu taban suyunun yükselmesi, tuzlanma ve erozyon her geçen yıl artıyor. Akçakale ilçesinde 3 bin 400 hektar tuzlu, 6 bin 700 hektar da aşırı sulak alan bulunurken, ayrıca 20 bin hektar alan da ikinci ve üçüncü sınıf tuzlanma tehdidiyle karşı karşıya. Bilinçsiz sulama ve yetersiz tesviye nedeniyle günde 450 ton toprak erozyon yoluyla kaybediliyor.Yani toplamda günde 1140 ton toprak bilinçsiz sulama nedeniyle heba oluyor ve geriye kalan topraklar ise çoraklaşma ve çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Önemli olan tarımda verimliliği artırmaktır.eğer mekanizasyon beraberinde verim artışını getiremiyorsa bu kez istihdamı azaltarak karşımıza çıkacaktır.Bu tarımda kullanılan tekniklerin modernleşmesinde de aynı tepkiyi verecektir.Yani verimi artırmak için ne umutlarla hayata koyduğumuz GAP,mevsimlik göç ve toprak kaybına ve aşırı bölünmeye bağlı gelir düşüşü sağlamaktan öteye gidemeyecektir.
İşte buradan gereken ders çıkarılmazsa çok değil bir kaç yıl içinde Barak Ovası'nın da aynı tehlikeleri yaşaması kaçınılmaz olacaktır.Devletin kurumsal olarak su kaynaklarını etkin kullanamaması ve bu konudaki organizasyon eksikliği kendini gösteriyor.Hükümet malesef önceki yıllarda çiftçiyi bu konuda kendisi ile başbaşa bıraktı ve bu istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalındı.Bu konuda gerekli çalışmaların yapılacağını umarak Ziraat Odası ve Tarım müdürlüklerinin konuya hassasiyet göstereceğine şimdiden inanıyorum.Çünkü ortada bu kadar kanıt ve istenmeyen sonuç varken göz göre göre bu konuda gerekli organizasyon ve düzenlemelerin yapılmaması görevi kötüye kullanmaktan başka ne olabilirki...
Ayrıca Fıratve Dicle'den Suriye'ye ve Irak'a elimizden gelse bir zerre vermek istemiyoruz.Ne bu şiddet arkadaşlar bu iki nehir insanlığın ortak malıdır.Evet kullanım hakkı bizimdir ama onu sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde en etkin şekilde kullanabiliriz.Bir tarafı kalkındırırken diğer tarafı yakmayalım.Unutmayalım ki komşumuzdaki yangına pencereden bakmakla yetinirsek o yangın er geç bize de sıçrayacaktır.Dünyaya ortak sahiplenme ile bakabilirsek daha sağlıklı kararlara varacağımızı umuyorum.