-
Karkam?? Definesi nas?l ya?maland?
Bir köylünün 1995’te buldu?u 3 bin sikkelik Karkam?? Definesi’nde 13 adet son derece de?erli olan "dekadrahmi" bulunuyordu. Defineyi Hikmet Gül adl? ki?i, ünlü kaçakç? Fuat Üzülmez’le birlikte yurtd???na kaç?rd? ve çok zengin oldu. Dekadrahmilerden 2 tanesi Atina Para Müzesi’nde.
1995 y?l?nda Gaziantep’e ba?l? Karkam??’da bir köylü taraf?ndan bulunan 3000 sikke ile her biri bugünkü piyasada 1 milyon dolara giden nadir Atina "dekadrahmi"sinden (10 drahmi) en az 13’ünün yurtd???na kaç?r?ld??? ve iki Atina dekadrahmisinin ?u anda Atina’daki Nümizmatik Müzesi’nde oldu?u ileri sürüldü.
Bir hafta önce çıkan kitab?nda Türkiye’den kaç?r?lan sikkelerin dünyada kimlere sat?ld???n? açıklayan Hollandal? ara?t?rmac? yazar Arthur Brand (37), Hürriyet’e "Karkam?? Definesi, Elmal? Definesi’nden daha k?ymetli ve daha önemli. Karkam?? Definesi’nde çok nadir Atina dekadrahmisinden (10 drahmi) en az 13 tane var. Bunlar? Türkiye’den d??ar? kaç?ran Hikmet Gül çok zengin oldu ama son birkaç ayd?r ortalardan kayboldu" dedi.
Hikmet Gül’ün defineyi bulan köylünün akrabas? oldu?u ö?renildi. Arthur Brand, defineye "Kuzey Halep Definesi" kod ad?n? takan Hikmet Gül’ün 1984’te bulunan Elmal? Definesi’ni yurtd???nda pazarlayan ve Münih’te ya?ayan Fuat Üzülmez ile temasa geçti?ini belirtti. Brand, Elmal? sikkeleriyle ba?? derde giren Fuat Üzülmez’in Karkam?? Definesi ile ikinci bir kumar daha oynad???n? söyledi. Karkam?? Definesi’nde MÖ 5. as?ra ait 3 bin sikke d???nda, çok k?ymetli 13-15 Atina dekadrahmisi ve nadir rastlanan sikkeler dikkat çekiyor.
50 M?LYON DOLAR
Daha önce dünyada 3 tane bulunan Aineia Tetradrahmi’nin dördüncüsünün Karkam?? sikkeleri aras?nda oldu?unu vurgulayan Arthur Brand ?öyle konu?tu:"Türkiye’den kaç?r?lan bu defineye o zaman 15 milyon dolar de?er biçildi, ama ?imdiki de?eri en az 50 milyon dolar. Karkam?? Definesi’nde her biri 1 milyon dolar eden 13 tane dekadrahmi var. Benim kaynaklar?m ise Türkiye’den kaç?r?lan bu definede 15 tane dekadrahmi oldu?unu söylüyor. Bu dekdrahmilerden 1984’de Elmal? Definesi bulunana kadar dünyada 13 tane, Elmal? Hazinesi’yle birlikte 27 tane vard?. Karkam?? Definesi’le dünyadaki dekadrahmi say?s? ?imdi 42’ye çıkt?. Ayr?ca definedeki 3 bin sikke aras?ndaki K?br?s sikkeleri çok k?ymetli."
1995 y?l?nda Hikmet Gül’ün temasa geçti?i Fuat Üzülmez’in ilk 800 sikkeyi 1.5 milyon dolara sat?n ald???na dikkat çeken Hollandal? ara?t?rmac?, açıklamaların? ?öyle sürdürdü: "?kinci parti Türkiye’deki kaçakç?lara 2.5 milyon dolara teklif edildi ama kimse bu kadar paray? çıkartamay?nca Hikmet Gül tekrar Fuat Üzülmez’e ba?vurdu. Birlikte sikkeleri Russo, Bank Leu, Tkalec, Harlan J. Berk, Goldberg, Freeman and Sear, CNG gibi müzayede firmalarına satt?lar. ?imdi bile Karkam?? Sikkeleri, bu firmaların kataloglarında yer al?yor. Birkaç dekadrahmi ile baz? sikkelerin hala Hikmet Gül’ün elinde oldu?unu ve bunlar? satmaya çal??t???n? biliyoruz."
muharrem
-
Dostlar,
İzin bitti ve buradayım.
Selamlar Saygılar.
-
Dostlar,
Ben izinden geldim ama herhalde bu kez siz izne çıktınız.Baksanıza kimseler yok.
Selamlar Saygılar.
-
Efendim yediğiniz ve içtiğiniz sizin olsun ( nasılsa parayı da sen verdin ben vermediğime göre)
Gezdiğin gördüğün yerleri anlat.
Ünlü edebiyyyyat muallimi birisi vardı
getti yedi ve döndü
o yüzden herhangi bir anlatısı yok
ama senin öyle değildir
biraz bilgi bekliyoruz.
Ben biliyorsun formun çeşitli sayfalarında yazıyorum
millet beni sansürleyecek ama
admin bırakmıyor (torpilim büyük yerden)
O yüzden yazıyorum
Ama döneceğim o tarafları biraz eğiteyim
.
-
DÜNYA GAZETESİ 18 08 2006
İsmail NİZİPLİ (SOYADINIZ MI GERÇEK Mİ)
Kimya mühendisi
.
Hani Gaziantep deyince insanın aklına antepfıstığı gelir ya... Aslında sadece fıstık değil, yüzyıllardır zeytin, zeytinyağı, sabun ve mercimek gibi ürünler büyük oranda Gaziantep'in Nizip ilçesinde üretilerek tüm yurda ve dünyaya arz edilmektedir.
.
Güneydoğu insanının tevazu sahibi yapısı ve bölgede yıllardır süregelen çeşitli imkansızlıklar bu bölgenin kendini ön plana çıkartmasını engellese de bölge insanının çalışkanlığı sayesinde gelişmesini engelleyememiştir.(YA ASIL DÜŞMANIMIZ İMKANSIZLIK)
Yağ sektöründe özellikle zeytinyağı üretiminde her zaman Ege Bölgesi ön planda görünse de, Nizip aslında ülkemizin naturel zeytinyağının üretim merkezlerinden biridir. İlçe salamuralık zeytinde pek iddiası olmasa da yağ sektöründe göz ardı edilemeyecek bir yere sahiptir. Son yıllarda açılan yeni tesislerle zeytinyağı ve pamuk yağı gibi ürünlerin yanında bir ilke imza atarak yıllardır çerez ve tatlılarda yediğimiz antepfıstığının soğuk pres yağı üretilmeye başlanmıştır. Yine çöreotu, keten tohumu gibi yağlı tohumlarında soğuk pres yağları üretilmektedir. (BAKIN BU ÇÖREOTU BENİM DE İLGİMİ ÇEKTİ. ÇÖREOTU NE YAV) .
Antepfıstığının yağını üretmek biraz maliyetli belki ama dünyanın en sağlıklı ve lezzetli yağı olduğu bilim çevrelerince kanıtlanmıştır. Antepfıstığı yağı en zor üretilen yağ çeşitlerinden biridir. Çünkü tohumun yapısı içerisindeki yağın alınmasına pek müsait değildir. Yıllarca yeterli reklam desteği görmeyen antepfıstığı gerek yurt içinde gerek yurtdışında hak ettiği tüketim rakamlarına ulaşamamıştır. Antepfıstığı yağının üretimi ve yaygınlaşması antepfıstığının piyasaya farklı bir sunumu olması bakımından da bölgedeki üreticiler için iyi bir alternatif oluşturmaktadır. Son zamanlarda yapılan yurt içi ve yurt dışı araştırmalarda antepfıstığının resveratrol adı verilen antioksidan madde içerdiği kanıtlanmıştır. Bu maddenin kalp krizi riskini azalttığı bilinmektedir. Antepfıstığı yağı gıda olarak kullanımının yanında farklı kullanım alanlarına da sahiptir. Örneğin, antepfıstığı yağı insan derisinden en hızlı emilen yağ olması, yüksek oranda omega 3, omega 6 ve pantotenik asit (provitamin B5) gibi yağ asitleri ile A ve E vitamini içermesinden dolayı güzellik merkezlerinde kullanılmaya başlanmıştır. (BAK BU AHMET KARADAĞIN İLGİSİNİÇEKER)
.
Yine ülkemizdeki ilklerden olan çöreotu (nigella sativa) yağı ilçemizde üretilmeye başlanmıştır. Çöreotu yağı 2002 yılında Almanya'da yılın yağı ilan edilmiştir.
Doğal bir koruyucu olan çöreotu yağı alerjik nezle başta olmak üzere kanser, diabet, kolesterol gibi hastalıklara iyi geldiğini gösteren bilimsel çalışmalar bulunmaktadır. Anne sütünü artırıcı etkisi olan çöreotu yağı çok kuvvetli bir hücre yenileyici olmasının yanı sıra selenyum sayesinde strese de iyi gelmektedir.
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı'nda araştırmaları yapılarak hastalar üzerindeki etkileri onaylanmıştır. .
Son zamanlarda kamuoyunda sıkça gündeme gelen keten tohumu mucizesine Nizipli üreticiler keten tohumu yağı üreterek son noktayı koymuştur. (BU YAĞ SATILIYOR MU)
Keten tohumu ya da prebiotik yoğurt tutkunluğu ülkemizi aldı götürüyor. İşin aslı şudur. Keten tohumunun dışında çöreotu gibi çok kalın bir selüloz tabaka vardır. İnsan vücudu bu selüloz tabakayı sindirip tohumun içindeki yararlı maddelere ulaşamaz. Bunun için tohumların faydasını direkt olarak kullandığınızda göremezsiniz. Keten tohumunu ezerek yemek istediğiniz zaman içinde bulunan müsilaj maddesi size yutkunma sorunu yaşatacaktır.
Keten tohumu yağı bu bağlamda güzel bir keten tohumu tüketim alternatifi oluşturmaktadır.
.
Sonuç olarak Nizip, bulunduğu coğrafi bölgenin nimetlerini sanayiiyle birleştirerek kendi kabuğunu kırmaya çalışan, atalarından gelen birikimi yeni kuşak girişimcileri ile geliştirip büyümeyi hedefleyen güzel bir Anadolu ilçesidir. (SABUNCULUK İÇİN DE GÜZEL BİR ŞEY YAZIN NOLUR BENİM O KONUDA PEK UMUDUM YOK.)
HADDİM OLMAYARAK YAZIYA BİR KAÇ MUZİPLİK EKLEDİM. YAZININ OKUNMASI İÇİN. BENİM HOŞUMA GİTTİ. OKUMANIZI İSTEDİM. YAPTIĞIM MUZİPLİKLER İÇİN YAZARINDAN ÖZÜR DİLERİM.
SAYGILARIMLA
.
-
Dostlar,
Bende bu Osman neden bu kadar güzel görünüyor diye hep düşümüştüm.İşte şimdi işin sırrı çözüldü.
Selamlar Saygılar.
-
İsmail teyzemoğludur, şuan keten ve çörek otu yağlarını üretip marketlere pazarlıyorlar. Özellikle çörek otu yağını yiyip ayağa kalkan yatalak ihtiyarlar tanıyorum. Bir rivayete göre evlenme hazırlığındalar :)
-
Admin dostum,
Desene şu keten ve çörek otundan bizim Osmana da göndermemiz gerekmekte.
Çünkü adam bir türlü ayağa kalkıp Nizip'e gelemedi baksana
Selamlar Saygılar
-
[u]BİR ALINTI
</u <h1 Yahudi İhanetinin Doğurduğu İstihbarat Örgütü: NİLİ</h1
yahudiler dünyanın dört bir yanında eziyet gördüklerinde, soykırımlara maruz kaldıklarında ve sürüldüklerinde daima Türklüğün cihan devleti Osmanlı’ya sığındılar. 1492’de İspanya’dan sürüldüklerinde Osmanlı’nın merhametli kollarını açık buldular. 1880’lerde Ruslar yahudileri pogromlarda kırdıklarında İstanbul’a kaçtılar. Batı ülkelerinde insanca muamelenin bile çok görüldüğü yahudiler, Osmanlı’da sarayın bazı önemli kademelerine kadar kontrollü olarak yükseltildiler..<div </div <div Bir devlet istediklerinde Osmanlı onları dışlamadı ve Makedonya’da bir devlet edinebileceklerini söyledi. Ama onlar Filistin’de ısrar ettiler. Oysa Filistin’in demografik yapısı, daha fazla yahudiyi kaldırabilecek durumda değildi. Ancak onlar, kaçak yollardan Filistin’e yerleştiler, Amerikan ve İngiliz vatandaşlıkları alarak Osmanlı’nın hukuk sisteminin dışına çıktılar, rüşvet ve bol para akıtarak Filistin topraklarını el altından satın aldılar.</div <div </div <div Yahudilerin küçük bir kısmı, Osmanlı Devleti’yle anlaşarak Filistin topraklarının kendilerine verilmesini sağlamaya çalıştı. Ama büyük kısmı, Filistin’i ele geçirebilmek için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla, Filistin’i kendilerine vaat eden emperyalist devletlerle işbirlikçilik yaptılar. Özellikle, Filistin’de kurdukları casus teşkilatlarıyla Osmanlı’nın en gizli istihbari bilgilerini İngilizlere sundular.</div <div </div <div Osmanlı’yla savaşın sadece bir cephede değil, bütün cephelerde verilmesi gerektiğine inanan yahudilerden Jabotinsky’nin kurduğu Katır Tugayı, Çanakkale’de verdiğimiz yüz binlerce şehidimizin vücutlarını parçalayan silahlar, bombalar ve kurşunlar ile askeri lojistik ihtiyaçları cephe arkasında düşman kuvvetlerine taşımıştı. Yahudiler, Türkün merhametinin, himayesinin ve insancıllığının karşılığını ihanetle ve ihanete teşvik etmekle ödediler.</div <div </div <div Bir İngiliz vatandaşı olan Lawrence, Arapların Osmanlı’ya ihanet etmelerini sağladı. Onun yaptığı Osmanlı’ya ihanet değil, bir İngiliz casusu olarak Osmanlı’yı yıkmak için, tebaayı ihanete teşvik etmekti. Ama NİLİ casusları, Osmanlı vatandaşlarıydı. Romanya’dan, Rusya’dan, Polonya’dan kovulmuş ve sürülmüşlerdi; oralarda yaşama şansları kalmadığı için Osmanlı’nın acıyarak vatandaşlık hakkı verdiği kimselerdi. İşte, Türklüğün, en zor zamanlarında acıyarak yardım ettiği bu insanların ihanetleri çok acıdır.</div <div </div <div NİLİ Örgütü’nü kuran Aaronson Ailesi, Romanya’daki yahudi soykırımından kaçmış ve 1882 yılında Osmanlı’ya sığınmıştı. Aaronsonlar, daha sonra gizli yollardan Filistin’e geçtiler ve bir Araptan yüksek fiyatla satın alarak “Zihron Ya’akov” adını verdikleri topraklara yerleştiler. Bu arada sadık vatandaşlar gibi davranarak Osmanlı’nın merhametinden de istifade ettiler. Canlarını Osmanlı askerleri koruyordu ve ne zaman Araplar veya bedeviler tarafından bir saldırıya uğrasalar Osmanlı zaptiyesine başvuruyorlardı. </div <div </div <div Filistin’de Osmanlı’nın koruması altında bir botanik mühendisi olarak çalışan Aharon Aaronson, İsrail devletinin kurulması için Osmanlı’nın yıkılması gerektiğine inananlardandı. Amerikan ve İngiliz makamlarıyla ilişkiye geçmiş ve Filistin’i işgal etmeleri için onlara yardımcı olabileceklerini söylemişti. Aynı dönemde, sonradan siyonist hareketin önderi olacak Haim Weizmann ise, İngiltere ordusu için patlayıcılar üretiyordu. Aharon Aaronson, Weizmann sayesinde üst düzey İngiliz yöneticilerine ulaştı ve onları meşhur Balfour Deklerasyonu’nu yayınlamaya ikna etti. Bu deklerasyon otuz yıl sonra İsrail devletinin kurulmasının yolunu açmıştır.</div <div </div <div Aaronsonlar ve Feinbergler, NİLİ öncesinde, Gideonim adında bir haberalma örgütü kurmuşlardı. 1914’ten sonra, Gideonim’in uzantısı niteliğinde faaliyete başlayan NİLİ, Aharon Aaronson’un adamlarından Avshalom Feinberg ve kız kardeşi Sarah Aaronson tarafından, 400 kişilik bir istihbarat örgütü olarak Filistin içinde kuruldu. Bu tarihten sonra Aharon Aaronson ise, İngilizlerin Mısır’daki karargâhında istihbarat subayı olarak görev aldı.</div <div </div <div Daha sonra İsrail Cumhurbaşkanı olan Haim Herzog, Aaronson Ailesi’nin hikayesini anlatırken, “Osmanlı topraklarında gezen Sarah Aaronson’un sözde Ermeni soykırımına şahit olduğunu ve Türklerin bir gün kendilerini de böyle katledeceklerine emin olduğu için ihanet şebekesi NİLİ’yi kurmaya karar verdiğini” kaydeder. Atasözümüzde de söylendiği gibi, “Bozacının şahidi şıracıdır”. Damarlarındaki Türk düşmanlığı o seviyeye gelmiştir ki, tarihi gerçeklerin yalan olduğunu ispat ettiği sözde Ermeni Soykırımı iftirasını dahi, kendi emelleri için propaganda malzemesi yapmaya utanmamışlardır.</div <div </div <div 1915 yılının Mart ayından Ekim ayına kadar Filistin’i bir çekirge baskını vurmuştu. Hasat yapılamıyordu. Osmanlı Devleti, çekirgelerle mücadele için botanik mühendisi Aharon Aaronson’un bilgisine başvurdu. O da, bunun karşılığında casusluk suçlamasıyla tutuklanmış olan Avshalom Feinberg’in serbest bırakılmasını ve laboratuarında çalışanların bütün Filistin’de serbest seyahat hakkına sahip olmasını istedi. Elde ettiği ayrıcalıklar vasıtasıyla topladığı bilgiler İngilizler’in Filistin’i işgalinde kullanıldı. Aharon’un Filistin’in Hayfa şehri yakınlarında bulunan Atlit Köyü’nde kurduğu botanik laboratuarı göstermelik olarak Amerikalılara satıldı ve böylece illegal çalışmalar için Amerikan koruması da sağlanmış oldu. Bu laboratuar NİLİ’nin karargâhı olarak kullanılıyordu. </div <div </div <div NİLİ casuslarının hiçbiri dindar yahudi değildi. Onlar bağımsız bir İsrail hayali için her türlü günahı işlemeye hazır insanlardı. Sarah Aaronson’un istihbarat örgütü, Türk Ordusu’ndaki bazı karaktersiz askerlerden ve gizli dönmelerden bilgi sızdırmak için çalışan büyük bir fahişe ağına sahipti. Kendisi de üst düzey askerlerle birlikte oluyor ve onlardan bilgi sızdırıyordu. Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya kadar yaklaşan bu kadın, sözde İstanbullu bir yahudi ile evliydi. Hatta bu göstermelik evlilik bahanesiyle İstanbul’da bir buçuk yıl kalmış, casusluk faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu Türkçe’yi öğrenmiş ve üst düzey yönetim erkânının zaaflarını araştırmıştı.</div <div </div <div NİLİ casusları dindar olmamakla birlikte, ihanet örgütünün ismi Eski Ahit’ten alınmıştı. NİLİ’nin adı, Eski Ahit’teki “İsrail’in Kurtarıcısı Yalan Söylemez” anlamına gelen bir ayetin baş harflerinden oluşuyordu. Fakat NİLİ casusları, bu ayetin aksine, hayatlarını yalan üzerine kurmuşlardı. Sarah Aaronson, Cemal Paşa’nın karargâhına kadar girip çıkarken sadık bir Osmanlı vatandaşı rolü oynuyordu. Avshalom Feinberg, kendisini Arap ve Müslümanların bir dostu gibi gösteriyordu. O kadar ki, saf Araplar ona “Şeyh Selim” lakabını takmışlardı. Bir diğer NİLİ casusu Naaman Belkind, Türk Ordusu’nda bir müddet teknisyen olarak çalışmıştı ve bazı subaylarla ahbap olabilecek kadar samimi olmuştu.</div <div </div <div Osmanlı Devleti için Çanakkale neyi ifade ediyorsa, Gazze de onu ifade ediyordu; bundan dolayı ordumuz var gücüyle direniyordu. İngiliz Ordusu, Osmanlı’nın Gazze’de kurduğu savunma hattını geçmeyi iki defa denemiş ve ikisinde de başarısız olmuştu. Aharon Aaronson, “botanik araştırmalar” kılıfı altında Filistin’in su kuyularının haritasını çıkarmıştı. Eğer Aaronson’un sağladığı su kuyuları haritası olmasaydı, İngiliz Generali Allenby, Gazze cephesini atlayarak, çölden direk Birüssebi’ye geçmeyi asla göze alamazdı. Allenby, savaşı bu kritik bilgiler sayesinde kazandığını çok iyi biliyordu. Bu sebeple savaş sonrasında yaptığı konuşmasında, NİLİ ve Aaronson Ailesi’nin katkılarını unutmayacak ve onlar olmasaydı bu kadar cesur bir savaşın verilemeyeceğini anlatacaktı.</div <div </div <div Monegan adında küçük bir istihbarat gemisi İskenderiye ile Atlit sahilleri arasında mekik dokuyor; NİLİ’nin topladığı bilgiler İngilizlere verilirken, İngilizlerin ve diaspora yahudilerinin gönderdiği altınlar NİLİ ajanları aracılığıyla Filistin’deki yahudilere dağıtılıyordu. Alman denizaltıları devreye girince, İngilizler posta güvercini kullanmaya karar verdiler. Ancak, güvercinlerle kurulan haberleşme sistemi, kısa zamanda hainlerin yer aldığı bu casus şebekesini ele verdi.</div <div </div <div Osmanlı’ya ihanet eden yahudilerin ve yahudilerin elinde uçkur kuklası olan hainlerin sonları hiç iyi olmadı. 1917 Eylülü’nde NİLİ’nin casusluk faaliyetlerinin farkına varan Osmanlı Ordu İstihbaratı, bu ihanet şebekesini deşifre etti. Yakalanan Sarah Aaronson sorgulamasında hiçbir bilgi vermedi ve sonunda intihar ederek ihanetinin bedelini ödedi. Yosef Lishansky ve Naaman Belkind 16 Aralık 1917 günü idam edildiler. Aharon Aaronson 1919 yılında bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Avshalom Feinberg ise, o hep aldatıp durduğu bedeviler tarafından çölde layık olduğu şekilde öldürüldü. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra da, geride kalan sadık Türk Evlatları, Arap dünyasının dört bir yanında iz sürerek bu hainlerin birçoğunu avladılar.</div <div </div <div Tarih hainlerden intikamını alsa da, ihanetler üzerine kurulmuş İsrail devleti, kurucu hainlerini hiçbir zaman unutmadı. İsrailli araştırmacılar tarafından, NİLİ casuslarının mezarları birer birer bulundu ve kutsandı. İsrail Gazze’ye 1967 yılında girerken, hedefinde çölde öldüğü bilinen Avshalom Feinberg’in mezarını bulmak da vardı; buldular ve mezarını Kudüs’teki Askeri Hertzl Mezarlığı’na askeri törenle aktardılar. Bugün NİLİ ismi, İsrail’de kız çocuklarına halen verilen kutsal bir isme dönüşmüştür. Gideonim ise, MOSSAD’ın altında bir yapı olarak faaliyetlerine devam etti. Gideonim, Aaronsonlara yakışır şekilde, Arapların da içine sızdı. Kendilerini Müslüman Arap olarak tanıtan yahudi erkekleri, Arap kızlarıyla evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular ve Filistin’in sırlarını İsrail’e sızdırmaya devam ettiler. İhanet, adeta genetik olarak, nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar devam ettirildi.
kaynak: www.kursadhareketi.com</div
Edited by - muharrem on 8/18/2006 4:37:28 PM
-
İşte Muharrem Hoca
Bugün ikimizde yazdık.
Ahmet Karadağ bizimle dalga geçti.
mehmet akif kardeş hakketen bu bitkilere nasıl ulaşabiliriz.
-
Aha da sizlere gözeeeeeeel bir fıkra!
Müfettiş imam-hatip lisesinde teftiş yapmaktadır.Bir öğrenciyi kaldırıp adını sorar.Çocuk Fatih deyince müfettiş de Fatiha suresini okumasını ister.Çocuk okur.Müfettiş başka bir çocuğa dönüp onu da adını sorar.Çocuk:
-Adım Yasin ama arkadaşlar bana kısaca "KEVSER" derler,der.
-
Bu fıkra işine devam et kadim dost
Avrasya TV var uydusu olanlar bilir.
Genelde programlarına hep muhalet ettiği için şüpheyle bakarım.
Benim düşüncemde muhalet önce doğruyu bulmak için yapılır.
Oysa çıkış noktamız bir art niyet olarak birini yerinden etmek birine yaranmak için gibi durumlar için yapıldığında hiç bir geçerliliği yoktur. Çünkü yanlış yapma olasılığı söylenelerin yanlışlığı fazladır.
Ancak bu kanal bir film bir tiyatro eseri yayınladı ki
eser muhteşemdi. Programı 10 kez yayınlasalar yine seyretmek isterim.
Filmi Azeriler yapmış.
Oyuncular çok kaliteli ve güzel oynamışlar.
Dekora ve oynadıkları halle sizde oyuna katılıyorsunuz.
Eser Emir Timur'u mahkeme edip yargılıyor.
Net yalansız dolansız hiç bir çıkar amacı gözetmeksizin söylenmesi gereke her şey (hepimiz Timuru yargılamak isteriz.) soruyor ve cevaplıyor.
Mahkeme heyeti daha önemli.
Kimlerden mi oluşuyor.
Savcı Büyük Han Atilla
Hakimler kurulu
Bilge Kağan Oğuz Kağan
Savcı Emir Timuru yargı önüne getirir.
Timurun suçu çok tabi
En büyüğü ise
Hiç kimsenin hiçbir zaman yapamayacağı
Türk Dünyasını parçalamak
İki büyük Türk Devletini birbiriyle savaşarak zayıflatmak.
Türk Dünyasında ki bilimsel gelişmeyi yok etmek.
Çin'e savaşa gideceğine Anadoluya yönelmek.
Timurun tüm hükümdarlık yılları tek tek sorgulanır.
Mahkeme ne sonuca varır.
Mahkeme düşündüğümüz sonuca varır.
Bir daha böyle bir hataya düşmemek için
tekrar büyük dünyamızı oluşturmak için tekrar silkilenim cesur ve çalışmaya azimli olarak.
Hepimiz ne yapacağımızı biliyoruz.
Cesur ve çalışkan olmak
.
-
çok hoşuma gitti
cüneyt arkından...
>
>
>
>ÇİLE ÇEKMEK KADERİMDİR
>
>Eski Türk sineması çalışanları,başoyuncusundan, en gerideki sette çalışan
>emekçisine kadar,dehşetli bir dayanaışma içindeydi.
>
>Kederi, mutluluğu, başarı ve başarısızlığı aynı ölçüde paylaşırlardı.
>
>Çükü çok ilkel ve zor şartlar altında çalışırdırk.
>
>Eski, kirli, gazatelere sarılı yemeklerimizi hep beraber toprağa yaılır
>beraberce yerdik. Plastik bidona doldurulmuş suyumuzu, gölgede durabilse
>bile yaz sıcağında hamam suyuna dönmüş bir halde, aynı plastik bardaktan
>içerdik, hem de kuyruğa girerek. Sette en çok su sıkıntısı çekilridi.
>
>Yazın kavurucu sıcağında , at üstünde kılıç sallamak, koşuştrmak yüzünden,
>dereye girip çıkmış gibi ter içinde kalırdık.
>
>Bu yüzden hep susardık.
>
>Atların suyu her zaman hazırdı. Suyumuz bitti mi yenisi için saatlerce
>beklerdik.Oysa su temini için sette en az iki kişi bulunurdu.Ve hazır
>bekleyen bir minibüs... Kırk yıl düşündüm; neden sette yıllarca susuz
>çalışmak zorunda kaldığımızın sırrını bir türlü çözemedim.
>
>Neden oturacak bir taburemiz bile yoktu da çimenlere, toprağa, kuma
>yayılırdık ?
>
>Neden yemeklerimiz mikrop dolu eski gazete parçalarına sarılırdı ?
>
>Ağustosun yakıcı güneşinden korunacak bir gölgeliğe neden sahip değildik ?
>
>Sonraları Türk sineması dışarıya açıldı.İtalya, Fransa, İran, Mısır ve
>diğerOrtadoğu ülkeleri ile ortak filmler yaptık. Ve şaşkınlıktan ağzımız
>açıkkaldı.
>
>Saydığım ülkelerin film setlerinde "yok" diye birşey yoktu. En küçük
>oyuncunun bile gölgeliği altında bir masası, bir koltuğu vardı.İki set
>görevlisi oyuncuların isteğini yerine getirmek için hazır beklerdi.
>
>Nerede lursa olsun, çölde, dağ başında, tıra benzeyen bir şey sabahtan
>setegelir, açık büfe görevi görürdü. Hertürlü yiyeceği, içeceği herkes
>istediğizaman alabilrdi.Sette buzdolabı hayalbile edemeyeceğimiz bir
>şeydi. Onudiğer ülke sinemacılarında gördük.
>
>Oyuncu makyajları prefabrik odalarda, jeneratörle yanan lambalar ışında
>yapılıyordu. set değil, bir masal diyarıydı gördüklerimiz.
>
>"Üç Süpermen" filminde önce İtalyanlar Türkiye'ye geldiler.sete çıktık
>giyindik, toprağa yayılıp İtalyanları beklemeye başladık. Sabahtı ama
>güneşyine de yakıyordu.O zamanlar, hele dış sahnelerde makyaj nedir
>bilmiyorduk.
>
>İtalyanlar geldi.
>
>Önce açık büfe açıldı, sonra prefabrik makyaj odaları, glgelikler,
>masalar,koltuklar. Yani insanların ihtiyacını karşılayacak küçük bir
>plato kurdular.
>
>Arazi helalarını da unutmadılar.
>
>Biz hala toprak üzerinde yayılmış oturuyoruz.
>
>Kirli gazetelere sarılı kahvaltılarımız geldi.Sonra kuyruğa girip plastik
>bidondan aynı plastik bardaktan sularımızı içtik.
>
>İtalyanlar gölgelik altında kapuçinolarını, kahvelerini içerek korkuyla
>bizebakıyor. Kimisi buzdolabından çıkmış, buz gibi meyve yiyor.
>
>Biz hala toprakta oturuyoruz.
>
>İki saat çalıştık. Şarap molası verdiler. Şezlonglarına uzanıp , buz gibi
>meyvelerini meze yapıp şaraplarını içtiler.
>
>Öğlen harika masalarda, harika yemeklerini yediler.
>Biz hala oturuyoruz.
>
>Saat dörtte yineşarap molası verdiler.
>
>Bizler hem otluyor hem de plastik bidonla gelecek suyumuzu Leyla'nın
>Mecnun'ubeklediği gibi bekliyoruz.
>
>Sonra bir plan çekildi.
>
>İtalyanların sirkten gelme oyuncusu, 5 metre yükseklikteki kale duvarından
>parendeile yere düşüp bir el ateş etti.
>
>İtalyan yönetmen beni çağırdı. " aynı şeyi yapabilir misin ?" diye sordu.
>arada bir tercüman var.
>
>Şöyle bir kasıldım .
>
>"Ben yerden zıplar, ters parende atarken, havada iki el ateş eder, değil
>daha yüksekteki duvara, kulaye bile uçarım" Kız söylediklerimi tercüme
>etti.
>
>İtalyanların gözleri, ağızları, burun delikleri bile hayretle açıldı.
>Yerden
> 7 metre yukarı uçmak, ters parende atarken iki el ateş etmek...
>imkansız,
>yapılamaz birşeydi.
>
>On dakika şaşkın kaldılar.
>
>Sonra yönetmen "yapsın" dedi.
>
>"Bir şartım var" dedim.
>
>"Yapartsam onların açık büfeleri, gölgelikleri, şezlongları, masaları,
>özetle herşeyleri bizim olacak, onlar da bizim gibi toprakta
>otlayacaklar".Korkunç, İtalyan usülü bir tartışmadan sonra kabul ettiler.
>
>Kameramana , "kamerayı ters çevir" dedim. Kamera ters çekim yaparsa,
>yukarıdan aşağıya atladığımızda, aşağıdan yukarıyauçuyor gibi perdeye
>akseder.
>
>7 metrelik sura çıktım.
>
>Herkesin gözü ters duran kamerada... surdan üç parende atarak düşerken,
>ikiel ateş ettim. Brandaya ayak üstü düştüm. İnanmadılar.
>
>Gece filmi yıkayıp pozitife bastılar.Seyrettik.Yerden uçup ters parende
>atarken iki kez ateş edip sura konmuştum.
>
>Aslında hikmet, kameranın ters ine çevrilemesi ve ters çekimdi.
>
>Aynı sabah İtalyanların gölgelik altındaki şezlongunda uyandık, açık
>büfedentıkındık. Üç kere şarap arası verdik.
>
>Bir hafta sonra bizimkiler sıkıldı; yine gidip toprağa yayıldılar.Kirli
>gazeteye sarılı yemeklerini yediler. İtalyanlar bunu asla anlayamadı .
>
>SON
-
Yıl 2050. AB Komisyonu Başkanı odasında otururken, yardımcısı içeriye heyecanla girer:
-Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onları AB'ye alacak mıyız?
AB Başkanı:
-Yok canım, henüz olmaz. Git, duyur, Tüm Türkiye İngilizce konuşacak, Türkçe'yi yasaklıyorum.
-Efendim onu 5 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz?
-O zaman söyle, kokoreç yasaklansın.
-Aman efendim, onu yemeyi 2005'te bıraktılar.
-Ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın.
-Ooooo. Beyefendi.Onu çoktan bıraktılar.
AB Başkanı düşünüp taşınmış ve;
-DAĞITIN LAN AVRUPA BİRLİĞİ'Nİ...
-
İMAM HATİPLİLERİN DAYANİŞMASINA GIPTAYLA BAKIYORUM.44 SAYFA OLMUS MASALLAH ALLAH SİZE 4 HANELİ SAYFALARIDA GÖSTERSİN