-
merkezi ezan
MERKEZİ VAAZ İLE MERKEZİ EZAN
Ülkemizde uygulamaya konulan “Merkezi Vaaz” sisteminin Diyanet İşleri başkanlığının izni ile yaklaşık yirmi (20) yıldan bu yana devam ettiği bilinmektedir. Bu uygulamanın teşkilat personelinin bilgi birikimi ve tecrübesi ile yakından ilgili olduğu, kalifiye eleman ihtiyacına binaen sürdürülmek zorunda kalındığı da bilinen bir husus.İmam Hatip Lisesi mezunu olan gençlerimizin,lise sonrasında herhangi bir eğitim ile formasyona tabi tutulmadan kadrolu olarak teşkilat bünyesinde istihdam edilmeleri dikkate alındığında, “Merkezi Vaaz” sisteminin hangi amaca binaen gündeme getirildiği de anlaşılacaktır sanırım.
Cuma namazı gibi önemli ve geniş kitlelerce kılınan bir namaz öncesinde, kitleyi düşünce ile duyguları noktasında İslami olana,insani olana,hayata…motive etmek,kabul edelim ki;İmam Hatip Lisesi mezunu bir genç imamı aşan boyuttadır.Bu sahici ihtiyaca binaen o beldenin en merkezi olan büyük camisinde,şehrin en müessir hatiplerinin verdiği vaazlar, taşra tabir ettiğimiz diğer merkezlerdeki camilere FM bandı üzerinden veya başka teknik yöntemlerle aktarılarak,Cuma cemaati için en verimli yol tercih edilmiş,teknik imkanların artması ile bazı Anadolu illerinde “Merkezi Vaaz” ilçelere hatta köylere kadar ulaştırılmıştır.
“Merkezi Vaaz” sisteminin haklı bir ihtiyaca binaen yürürlüğe konulması yanında,camilerde konuşulanların merkez tarafından denetlenmesi gibi bir amacı da zımnında taşıdığı malumdandır.Yani Diyanet İşleri Başkanlığı Laik devletin resmi bir kurumu olarak,binlerce camide yapılan çoğu kere de cami görevlisinin inisiyatifinde olan dini mevzuların neler olduğunu denetlemek zorunluluğu hissetmiştir.Bahsi geçen yılların netameli yıllar oluşu,dinin siyasallaştığı tezi,v.b. argümanlar da dikkate alınırsa,Laik bir devlette bu denetlemenin hukuk ölçüleri çerisinde olduğu sürece haklılığını anlamak da mümkün!Özetle; “Merkezi Vaaz” sistemi,ilk planda eğitim düzeyi düşük olan,sadece devlet memuru olma saiki ile görev alan binlerce yoksul ve yoksun Anadolu çocuğunun hal-i pür melalinden kaynaklanan bir ihtiyaçtı ve gerekliydi de.
“28 Şubat Süreci” diyebileceğimiz süreç içerisinde “Merkezi Vaaz” sistemi amacını aşarak hatta amacından saparak “Allah’ın Evi” hükmünde olan mescitlerde salt devleti,siyasal otoriteyi meşru gösteren bir formata büründürüldü.Diyanet teşkilatı ve halkımız tarafından fark edilen bu yeni süreç, devletin mali imkanları da bahane edilerek sürdürülmeye devam etti.Camilere yeni kadro atanmaması ile oluşan boşluklar da sürecin devam etmesine zemin hazırladı.Süreç içerisinde Laiklik kavramının arkasına da sığınılarak,hatta İmam Hatip Liselerinin meşruiyeti bile tartışma konusu edilerek!Diyanet kadroları adeta donduruldu.Süreç içerisinde on binlerle ifade edebileceğimiz kadrosuz camiler problemi yaşandı.Bu boşluk, maalesef çift görevli olan, yani İmam ile Müezzini olan camilerde görevli sayısını tek düşürmek suretiyle telafi edilmeye çalışıldı.Bazen müezzinler imam kadrosuna alınarak bazen de müezzin kadrosu ile boş camilerde imamlık yaptırılarak bu olumsuz süreç devam etti hala da ettirilmektedir.
Bir Caminin sadece namaz kılınan mekanla sınırlı olmadığı,bahçesi,müştemilatı,haziresi,v.b. yapı unsurları dikkate alındığında tek görevli ile idare edilmesinin güçlüğü de anlaşılacaktır sanırım.Din Görevlisinin aldığı maaş ile yaşam şartları dikkate alındığında, imamlarımızın sadece Cami görevi ile yetinmeyip başka işlerle uğraştıkları,ek birer gelir kapısı aradıkları bilinen bir vakıa!Olayın bu boyutu cami ile cemaat için ayrı bir olumsuzluk olarak hala varlığını devam ettirmektedir.Göreve zamanında yetişemeyen cami görevlilerinin yerine, cemaatten herhangi birileri,ehliyet sahibi de olmadığı halde ezan okumaya başlayınca ortaya çıkan yeni manzara içler acısıydı.Hiç bir makam bilmeden, şiar hükmünde olan ezan cümlelerinin bazı kelimelerini dahi doğru telaffuz edemeyen bu yeni müezzinler! “Merkezi Ezan” siteminin tartışılmasına da adeta zemin hazırladılar.
28 Şubat süreci sonucunda İHL mezunlarının sadece İlahiyat Fakültelerine gidebilecek şekilde düzenlemelerle(engellemelerle) karşılaşmaları!Diyanet İşleri Başkanlığı için yeni bir sürecin de başlangıcı olmuştur.İlahiyat eğitimlerini tamamlayan binlerce insanımız en verimli kurum olarak Diyanet’i tercih etmiştir.Bu tercihler sonucu, alabildiğine kalifiye eleman,doktora hatta doçentlik seviyesinde İmam Hatip kadrosuna sahip olan teşkilat, son yıllarda ciddi bir atak ve açılım içerisine girmiştir.Bu süreci ironik bir dille ifade edersek; “28 Şubat Sürecinin Bereketi” şeklinde de ifade edebiliriz.Şer umulan bir şeyden hayr ve hayr zannedilen bir şeyden şerri yaratan hiç kuşkusuz ki;bütün hesapların üzerinde bulunan esas hesabın sahibi Allah’tır.
Bu yeni sürece ve gerçeğe rağmen yeni bir uygulama olan “Merkezi Ezan” sistemi (ilk planda haklılığı söz konusu iken) uygulamasının hala sürdürülmesi yeniden tartışılmalıdır.Diyanet İşleri Başkanı sayın Bardakoğlu’nun geçtiğimiz aylarda kademeli bir şekilde kaldırılacağını söylediği bu merkezi uygulamaların bugün artarak devam etmesi!Din Görevlilerinin tembelleşmesinden,verimsizleşmesinden…başka bir anlam taşımamaktadır.
Bugün Anadolu da en ücra köylerde dahi İlahiyat Fakültesi mezunu genç İmamlarımızın olduğu dikkate alındığında, merkezi vaaz ile ezanın sürdürülmesi ciddi bir çelişkidir.Çünkü İlahiyat Fakültesinden mezun olduğu halde vaaz veremeyecek,hatta ezan dahi okuyamayacak durumda isler neden teşkilat bünyesinde istihdam edilmişlerdir?Sorusunun cevabı hem mantıkla hem de ahlakla bağdaşmayacaktır.O halde bu durum akl-ı selimle yeniden değerlendirilmelidir.
“Merkezi Vaaz” sisteminin insanları etkilemede başarılı olmadığı,iletişimle ilgilenen herkesin malumudur.Vaaz ettiği camide konuşan,dinleyicilerle göz temasında bulunan,jest ve mimikleri ile,duruşu ile ses tonu ile ortamla,bağlamla…vaaz veren bir hatibin sohbetinin başka bir mekana mekanik bir cihaz üzerinden aktarılması,görselliğin hakim olduğu dünyamızda çok da tutarlı gözükmüyor.Yani ilk etapta “Merkezi Vaaz” sisteminin tedricen kaldırılması,görevlilerin hitabet sanatı ile ilgili ciddi ve sahici “Hizmet İçi Eğitim Seminerleri” kapsamında eğitilmeleri gerekmektedir.Ciddi ve sahici olmayan çoğu kere merkezin talimatlarını sadece usulen yerine getiren müftülükler bu işin vebalini düşünmek zorundadırlar.
“Merkezi Ezan” a gelince,aslında hala da belirli yerlerde sürdürülmesinin doğru olacağı kanaatindeyim.Zira ezan bir sembol,bir şiardır.Güzel sesle birleştiğinde insanı etkilememesi imkansızdır.Fakat İstanbul gibi bir metropolde dahi Kadıköy Osmanağa camiinde okunan ezan, merkezi sistemle Beşiktaş ilçesinin Darphane semtindeki camisine kadar ulaştırılışsa!ortada ciddi bir problem var demektir.İstanbul’un hemen her ilçesinde ‘Kurra’ diyebileceğimiz dahası ‘Musikişinas’ da olan nice görevli var iken, “Merkezi Ezan” adı altında bütün şehri tek bir sese mahkum etmek doğru olmasa gerek!Hele bu sistemi kotaran ucuz teknoloji firmalarının olaya müdahil oluşu sonucunda oluşan ses kirliliği,gürültü,mekanik uğultu…v.b. unsurlar da işin cabası olmaktadır.Belki işin bu boyutu daha ciddi olarak ele alınmalıdır.Çift görevlisi,imam ile müezzini olan camilerin de bu uygulamadan men edilmeleri düşünülmelidir.Fakat tek görevlisi olan ve sesi de müsait olmayan bir görevlinin camisinde neden merkezi ezan okunmasın ki?!Burada sesi iyi değilse görevli olmasın demek ne dini anlayışımızla ne de izanla bağdaşmaz.Zira imamet farklı özellikleri de olan ciddi bir kurumdur.Bu kurumda pekala ilm-u irfanı olan ve lakin sesi güzel olmayan bir din görevlimiz bulunabilir.
Merkezi uygulamanın kalkması ile ilgili başkanlığın yaptığı açıklamanın fiiliyata geçmesi önemlidir.Halkımızın büyük bölümü de bunu arzu etmektedir.Bugüne kadar sürdürülen uygulamalar bir ihtiyaca binaen doğmuş ve yerinde bir uygulamaydı..Ne var ki gelinen aşamada teşkilatın yeni kadrosu,donanımı ile sürdürülen merkezi uygulamanın yanlışları bu uygulamayı yeniden düzenlemeyi gerektiriyor.Hatta gerekirse iptalini dahi tartışmalıyız.Merkezi sistemlerin ‘Merkez’ kaygısı ile sürdürülmesi,dinin bir nevi zabt-u rabt altına alınmaya çalışılması da ayrıca tartışılmalıdır.Zira her iki durum;merkezi sistem ile merkezin dini kontrol etme talebi birbirinden çok da kopuk gözükmüyor.
-
Müezzinin vasıfları nelerdir? Kimlerin ezan ve ikamet okuması caiz değildir? Abdestsiz ezan okunur mu?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Müezzinin vasıfları nelerdir? Kimlerin ezan ve ikamet okuması caiz değildir?
İslâm'da şerefli hizmetlerden biri de şüphesiz ki müezzinliktir
İnsanları Allah'a ibâdete çağıran kimsenin sözünden daha güzel söz mü vardır? Günde beş vakit minareye ya da yüksekçe bir yere çıkıp Allah'tan başka ilâh olmadığını, Hazreti Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulü bulunduğunu ilân edip mü'minleri namaza ve kurtuluşa dâvet etmek kadar güzel amel ne olabilir? Cenâb-ı Hak bu bahtiyarlığı dilediği kullarına ihsan eder
Ancak ne var ki bu şerefli görevi yürüten kimsede bir takım vasıfların olması, hizmetin şeref ve yüceliğiyle uyum sağlaması sünnettir :
1 — Kıbleyi iyice belirleyen ve namaz vakitlerini her gün ayarlayabilen bir kimse olması,
2 — Aklı başında olması,
3 — İyi bir insan, günahlardan kendisini korumasını bilmesi ve tatbik etmesi,
4 — Resûlullah (A
S
) Efendimizin sünnetini bilmesi
(Fetavâ-yi Kaadıhan - En Nihâye
)
5 — Ağırbaşlı, nezih ve nezaketli bulunması,
6 — Cemaatini iyi tanıması, cemaate gelemeyenleri tespit edip kırıcı ve üzücü bir söz ve davranış ortaya koymaksızın onları cemaate katılmaya teşvik etmesi, (El-Kınye
)
7 — Vakitleri iyi kollaması ve devamlılık göstermesi, meşru' bir mazereti olmadığında bu şerefli göreve herkesten önce koşması,
8 — Görevi -mümkünse- Allah rızası için yapması, buna karşılık bir ücret talep etmemesi,
«Sırf Allah rızasını isteyerek ücretsiz müezzinlik yapan kimse, kanına bulanmış şehîd gibidir, kabrinde kurtlanıp çürümez
» Buyuran Resûlullah (A
S
) Efendimiz, müezzini bu sıfatıyla şehitler mertebesine yükseltmiş, yani büyük sevap ve üstün mazhariyetler vadetmiştir
9 — Güç getirebiliyorsa hem imamlık hem müezzinlik görevini beraber yürütmesi, (Mi'racü'd-Dirayye
)
10 — Mümkünse eğleşik bulunması, (yolculuk halinde bulunan kimsenin de ezan okuması caizdir, ancak eğleşik olması daha uygundur)
11— Ezan ve ikameti aynı şahsın yerine getirmesi, Müezzin ezan okuduktan sonra bir tarafa ayrılıp cami'de hazır olmazsa, o takdirde başka birinin ikamet getirmesi caiz olur
Ama kendisi hazır olur da müsaade etmeden başkası ikamet getirirse, bu hususta kerahet olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır
O halde müezzinden müsaade almadan rasgele kimselerin kalkıp ikamet getirmesi mekruhtur
(El-Muhit : Badiyüddin Sarahsı
)
12 — Ergen olması, Henüz ergen olmamış ama aklı başında bulunan ve temyiz çağına giren çocuğun okuduğu ezan sahihtir, bunda kerahet görülmemiştir
Mezhebin zahir rivayeti bu anlamdadır
Ama ergen kimsenin okuması eftaldır
Aklı tam olmayan çocuğun ezanı sahih değildir, iadesi gerekir
Delinin okuduğu ezan da böyledir
(En-Nihâye
)
Sarhoşun ezan okuması mekruhtur
Okuyacak olursa iadesi müstehabdır
Kadının da okuması böyledir
Ancak onun iadesi mendûp sayılmıştır
Çünkü bunlar ezana ehil değildir
Açıktan günah işleyen, şunun bunun alay konusu olan davranışlarda bulunan, sokak ve caddelerde, mahalle içinde dolaşırken kapı ve pencerelere bakan ahlâken düşük kimselerin de ezan okuması mekruhtur
Çünkü başkasını ibâdete ve kurtuluşa davet eden kimsenin buna ehil ve lâyık olması gerekir
Ne var ki böylesinin okuduğu ezanın iadesi gerekmez
(Et-Tebyin - El Kâfi - Fetâvâ-yi Hindiyye
)
Abdestsiz kimsenin ezan okuması mekruh sayılmamışsa da taharet üzere okuması saygıya daha yakın görülmüştür
Abdestsizin okuduğu ezan, zahir rivayete göre iade olunmaz
Ancak EI-Hasen'in Ebû Hanîfe (R
A)'den yaptığı rivayete göre, iade edilir
İmam Ebû Yusuf ise, abdestsizin ikamet getirmesini mekruh saymıştır
(Bedâyiu's-Sanayi' / Kâsâni
)
Cünüp kimsenin ezan ve ikameti mekruhtur; bu hususta rivayetlerin ittifakı vardır
Genel kaideye daha çok benzer olan hüküm şudur :
Cünübün okuduğu ezan iade edilir, ikameti iade edilmez
(Fetavâ-yi Hindiyye : 1/54
)
Müezzin ezan okuduktan sonra mürted olursa (dinden çıkarsa) ezan iade olunmaz
Ancak iade edilmesi aftaldir
Çünkü bu durumda ehil olmaktan çıkmıştır
Her ne kadar okuduğu zaman buna ehilse de bu ehliyetini namaz ile bağlayamamıştır
(Siracü'l-Vehhac : Şerhu Fethi'l-Kadir
)
Köle, köylü çölde ve dağda yaşayan kimse ile veled-i zina ve a'manın (iki gözden mahrum) ezan okuması caizdir
Ancak daha ehil kişilerin okuması eftaldir
Bazı namazlar için ezan okuyup bazıları için okumayan, şöyle ki gündüzleri çarşı camiinde bu görevi yerine getiren, geceleri ise mahalle camiinde ezan okuyan kimsenin de okuduğu ezan kerahetsiz caizdir
Ancak beş vakit aynı camide hizmet yapanın okuması daha uygundur
(El-Muhit / Radiyüddin Sarahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye
)
A'mayı beş vakit yedeyecek kimse bulunursa, onunla gözü sağlam kimsenin ezan okuması arasında fark kalmaz
Nitekim Resûlullah (A
S
) Efendimiz devrinde a'ma olan İbn Ümmü Mektum bu şerefli hizmeti yıllarca sürdürmüştür
(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, 1/152-154
)
Sorularla İslamiyet Editör