-
Aziz dostlar merhaba Nizip için yazılan bu yazılar ve fıkralar ne kadar güzel Mustafa isimli arkadaşı ben komşu forumda okudum orada yazıyor kendisi.
Sizlerin komik şeylere meraklı olduğunuzu bildiğim için komşu forumdan kopyaladım.
Ömerk niye yazmıyorsun sevgili ahmet senden hiç ses gelmiyor.
Herkese selamlar
Osman Demir
Istanbul
-
Arkadaşlar normal konun yanında ciddi bir şey yazalım.
İsrailli bilim adamı dün cezaevinden çıktı. Kendisine geçmiş olsun diyoruz.
Bu bilim adamı ikinci Bernard Russell olabilirdi ama yazması konuşması ve gezmesi yasak bu yüzden her kapalı toplum gibi israilde yasaklarla güçleniyor. Oysa insanları her geçengün biraz daha mutsuzlaşıyor.
Belliki kahramanlar çıkabiliyor insanların mutluluğunu haykırabiliyor.
İsrailli bu bilim adamı israil nükleer silah yapıyor diye hapis yattı. Ancak bu arada ben her yerde nükleer silaha karşıyım. Nükleer silahtan öte biyolojik ve diğer toplu olarak insanları öldüren her türlü silaha karşıyım Kim yaparsa yapsın bu vesile ile tüm bu tür silahlar? yapan bilimadamlarına sesleniyorum yaptığınız silahlardan birisi ile birgün sizin çocuğunuz veya torununuz ölecek bu tür silah yapmayın yaptırmayın
Dinimiz bu tür silahların yapılmasına ve kullanılmasına karşıdır.
Hurriyet gazetesi bugünkü internet sayfasından alınmıştır
ibretle okuyun
Vanunu: Beni CIA ve FBI ajanları yakalattı
İsrail’in nükleer sırları ile ilgili 1986 yılında İngiliz Sunday Times gazetesine fotoğraf ve bilgi sızdıran Mordechai Vanunu 18 yıl hapis yattıktan sonra bugün serbest bırakıldı.
Ancak, Vanunu tam anlamıyla serbest de sayılmaz. İsrail Vanunu’nun bir yıl boyunca yurtdışına çıkışını yasakladığı gibi, Vanunu ülke sınırlara 100 metreden fazla yaklaşamayacak, İsrail’deki yabancı misyonların bulunduğu bölgelere gidebilmesine rağmen 6 ay boyunca yabancı herhangi bir diplomat veya gazeteci ile görüşemeyecek.
18 yılın 12 yılını tek başına bir hücrede geçiren Vanunu, serbest bırakılmasına saatler kala İsrail hapishane yetkilileriyle de anlaşmazlık yaşadı. Mordechai Vanunu, hücresinde tuttuğu 70 karton kutu dolusu belge, karalama resim ve hayran mektuplarını beraberinde çıkartmak istediğini söyledi. Ancak hapishane yetkililerinin DHA’na verdiği bilgiye göre karalama resimlerin ve Vanunu’nun yıllar boyunca tuttuğu Dimona nükleer tesisi ile ilgili belgelerin büyük bir kısmına el konuldu. Dışarıya sadece gazete kupürleri ve mektupların çıkarılmasına izin verildi. Ayrıca Vanunu İsrail’de ikamet edeceği daimi adresini İsrailli yetkililere ilk etapta vermek istemedi.
Zafer işaretleriyle Aşkelon’daki Şikma hapishanesinin ana kapısına yürüyen Vanunu dışarıda kendisini bekleyen yüzlerce taraftar ve karşıt gösterici ile basın mensuplarına bir açıklama yaptı. Vanunu’nun temel mesajı Dimona reaktörünün uluslararası araştırmalara açılması yönünde oldu. Kendisine hapishanede Musevilikten Hıristiyanlığa geçtiği için barbarca ve haince davranıldığını iddia eden Vanunu, “yaptıklarımdan gurur duyuyorum, pişman değilim” dedi.
Vanunu ayrıca, kendisini 18 yıl önce yakalatanların Mossad ajanları değil, CIA veya FBI ajanları olduğunu öne sürdü. Nükleer silahlar hakkında konuşmaya devam edeceğini anlatan Vanunu, kendisinin özgürlük umudu ve özgür ruhların bir sembol olduğunu belirtti. Mordechai Vanunu, kendisini destekleyenlerin de birer kahraman olduğunu söyledi.
Dimona tesisi ve İsrail’in nükleer kapasitesi ile ilgili anlatacak başka birşeyi olmadığını da belirten Vanunu, “İsrail’in benden korkması için bir gerek yok, İsrail dışına çıkıp sakin bir hayat kurmak istiyorum” dedi.
Ortodoks Yahudi olarak yetiştirilen Mordechai Vanunu 1980’lerin ortalarında Hıristiyan oldu.
Osman Demir
Istanbul
-
Dostlar,
Osman hep derin mevzulara dalıyor.Kardeş bu konulardan seni biraz uzaklaştırmak amacıyla bir olayı nekletmeyi görev biliyorum.
Gerisi sana kalmış...
Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu.
Hatta, bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile,
"Bu adam bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor?" diye.
Birisi nasıl olduğunu sorsa; "Bomba gibiyim" diye yanıt verirdi hep.
"Bomba gibiyim..."
Jerry, doğal bir motivasyoncuydu.
Yanındaki insanlardan biri o gün, kötü bir gündeyse,
Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.
Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni.
Bir gün Jerry'ye gittim. "Anlayamıyorum" dedim.
"Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu?"
Her sabah kalktığımda kendi kendime;
"Jerry, bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya da kötü" derim.
Her zaman havamın iyi olmasını seçerim.
Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var.
Kurban olmak ya da ders almak.
Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.
Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, yine iki seçimim var.
Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek.
Ben olumlu yanlarını göstermeyi seçerim.
"Yok yahu" diye dalga geçtim. "Bu kadar kolay yani"
"Evet...Kolay..." dedi Jerry.
"Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır.
Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin.
Sen insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin.
Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin.
Yani sen hayatını nasıl yaşayacağını seçersin"
Jerry'nin sözleri beni oldukça etkiledi.
Onu uzun yıllar görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek yerine olumlu seçimler yaptığımda hep onu hatırladım.
Yıllar sonra Jerry'nin başına çok talihsiz bir olay geldi.
Soygun için gelen hırsızlar Jerry'yi delik deşik etmişler.
Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
Taburcu edildiğinde kurşunların bazıları hala vücudundaymış.
Ben onu olaydan altı ay sonra gördüm.
"Nasılsın?" diye sorduğumda; "Bomba gibi" dedi.
"Bomba gibi"
"Olay sırasında neler hissettin Jerry?" dedim.
"Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm.
Ya yaşamayı seçecektim ya ölümü. Ben yaşamayı seçtim."
"Korkmadın mı? Şuurunu kaybetmedin mi?"
Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
Bana hep "iyileşeceksin merak etme" dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerken
doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum.
Bu gözler bana "Bu adam ölmüş" diyordu.
"Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım"
"Ne yaptın?" diye merakla sordum.
Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
"herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını" sordu.
'Evet' diye yanıt verdim.
"Var"
Doktorlar ve hemşireler merakla sustular.
Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım;
"Benim kurşunlara alerjim var!.."
Doktor ve hemşireler gülmeye başladılar.
Tekrar bağırdım;
"Ben yaşamayı seçtim.
Beni bir canlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil"
Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil,
kendi olumlu tavrının da büyük katkısı ile yaşadı.
-
Sevgili ahmet sen supersin hayat dolu olmak ne güzel
Hayatı doya doya yaşamak istediğin gibi özgür iradenle ne istiyorsan onu yapmak
Bende bunu istiyorum insalar hur neşeli ve mutlu olsun
Sadece ben değil ama herkes niye atoma karşı çıkıyorum sende karşı çık atom silahı istemiyorum de lütfen
Selamlar
Osman Demir
Istanbul
-
Dostlar,
Aslında burada böyle ciddi konularda yazmamayı düşünüyordum.Ama Osmanın atoma karşı olmamı istemesi üzerine bir kaç satır yazmak istedim.
Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi kendilerinden başka ülkelerin bu tür silahlara sahip olmasını kabullenemekte diğer bütün ülkeler de bu beş ülkenin peşine takılmakta ve kitle imha silahlarının yokedilmesine ve küresel silahsızlanmaya savaştıkları iddiasıyla her türlü işlemleri yapmaktadırlar. Silahsızlanma tek veya çok taraflı, silahlı bir saldırı yoluyla değil, diplomatik görüşmeler yoluyla sağlanmalıdır.
Uluslararası toplum küresel silahsızlanmaya ihtiyaç duyulduğunu uzun süredir kabul etmektedir. 1970 yılında yürürlüğe sokulan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) hükümleri çerçevesinde, Birleşik Devletler ve nükleer silahlara sahip oldukları bilinen diğer dört devlet nükleer silahsızlanma konusunda bağlayıcı taahhütlerde bulunmuşlardır. Buna karşılık nükleer silah sahibi olmayan ülkeler de nükleer silah yeteneğine kavuşmaya çalışmayacaklarını kabul etmişlerdir. Şimdiye dek Birleşik Devletler ve diğer nükleer güçler nükleer silah sahibi olmayan devletlerin taahhütlerini yerine getirmeleri konusunda oldukça kararlı davranmışlar, ancak kendilerinin yerine getirmedikleri taahhütler konusundaki eleştiriler karşısında da suskun kalmışlardır.
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasının otuzuncu yılı olan 2000'de yapılan anlaşmayı gözden geçirme konferansında Birleşik Devletler ve anlaşmada imzası bulunan diğer devletler, belirlenmiş bulunan on üç silahsızlanma taahhüdünden ilki olan Kapsamlı Test Yasaklama Anlaşmasını (CTBT) yürürlüğe sokmak suretiyle nükleer silah denemelerini sona erdirme konusunda anlaşmaya varmışlardır. Bundan kısa bir süre sonra Birleşmiş Devletler Senatosu CTBT'nin onaylanmasını reddetme yönünde bir oylama yaptı. 2002'de Birleşik Devletler hükümeti 2000'de yapılmış olan taahhütleri, özellikle de nükleer denemelerin yapılması yönündeki küresel yasaklamayı kabul etmediğini ilan ederek Nükler Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasının geleceğini tehlikeye sokmuş oldu.
1975'te bir başka kitle imha silahının ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir anlaşma olan Biyolojik Silahlar Konvansiyonu (BWC) yürürlüğe sokuldu. BWC başlangıcından beri hükümlerine uyulmasını sağlamak konusunda etkisiz kalmıştır; bunun nedeni ise büyük ölçüde bir teyit mekanizmasından yoksun olmasıdır. Etkili teyit önlemleri geliştirilmesi yönünde yapılmış olan beş yıllık çalışmalar Haziran 2001'de Birleşik Devletler hükümeti tarafından baltalandı. Bush yönetimi son dakikada uluslararası denetimler yapılmasını reddetti. İleri sürülen nedenler Birleşik Devletlerin ulusal güvenliği ve Amerikan şirketlerinin sanayi sırlarının korunmasıydı. Bu karar uluslararası toplumda infiale yol açmıştır ve Irak konusunda yapılmış olan talepler ışığında ikiyüzlülük olarak görülmektedir.
Aralık 2001'de Yıldız Savaşları füze savunma programı üzerinde çalışmak üzere anlaşmadan çekildiğini ilan eden Bush yönetimi Anti Balistik Füze Anlaşması (ABM) konusunda da yan çizmiş bulunmaktadır.
Eski Sovyetler Birliği ülkelerindeki nükleer silahlar ve malzemelerin koruma altında tutulması ve yok edilmesi için Birleşik Devletler tarafından sağlanan fonlar nükleer silahların yayılmasını önleme konusunda hayati bir öneme sahip bulunmaktadır. Ancak 2001'de göreve gelen Bush Yönetiminin ilk adımlarından biri bu programların fonlarını %21 oranında kesmek, diğer taraftan ise nükleer silah fonlarını %5 oranında arttırmak olmuştur.
Aynı hikaye bugün de devam etmektedir. En son olarak 5 şubat 2003'te kilit konumdaki bir Birleşik Devletler Senatosu komitesi, fikir babalığını Bush'un yaptığı Birleşik Devletler - Rusya Stratejik Saldırı Azaltma Anlaşması'nın (SORT) onaylanmasını tavsiye etme kararı aldı. SORT anlaşması tek bir silahın bile yok edilmesini gerektirmemektedir ve Birleşik Devletler ile Rusya'nın silahsızlanma taahhütlerini yerine getirmeleri konusundaki bir başka başarısızlıklarını simgelemektedir. SORT anlaşması sadece "konuşlandırılmış" silahlarda kesintiye gidilmesini sağlamaktadır ve nükleer silahların tümüyle ortadan kaldırılmasına yol açacak olan çok taraflı bir silahsızlanma anlaşmasını test etme niteliği taşıyan NPT anlaşmasına da açıkçası uygun düşmemektedir. Buna Bush'un Irak'a (veya muhtemel gördüğü bir başka saldırgana) karşı muhtemelen nükleer silah kullanma ve yeni nükleer silah üretme planlarını eklersek, açıkça görülmektedir ki Birleşik Devletler hem NPT anlaşmasını hem de diğer uluslararası nükleer silahların yayılmasını önleme ve silahsızlanma anlaşmalarını fiilen ihlal etmektedir. Bunun da ötesinde, bütün bunlar Bush Yönetimi'nin küresel güvenlik için yakın bir tehdit oluşturduğunu açıkça göstermektedir.
Buaradan da anlaşılacağı üzere onlara şapur şupur,başka ülkelere gelince Yarabbi şükür...
Bu arada Çin,Pakistan,Hindistanın yanında Suriye,İran ve İsrailininde bu tip silahlara sahip olduğu bilinmektedir.Aslında temel sorun başkalarının sürüsüne dahil olmak veya kendi sürünü oluşturmak esasında geçmektedir.
Maalesef bizler şuan başkalarının sürüsüne dahil olmuş onların sürdüğü noktaya gitmekteyiz...
Kafanızı şişirdim galiba özür dilerim.
Selamlar,saygılar.
-
Aziz dostlar aradıklarım Ahmet tarafından bulunmuştur. Elbette artık dünyada iyi sadece kalbimizde bulunmaktadır.
Herkes iyiyi kaybetmiştir.
Dünyanın kaynakları
1- Uzay Harcamlarına (Bomboş bir yatırım insanlığa hiçbir faydası yoktur olmayacaktır)
2- Silah ve propaganda harcamalarına gitmektedir. (Sadece insanlığa kan ve gözyaşı getirmektedir)
işte bu harcamalar tüm mazlumların emekleridir.
Bu harcamaları yapanlara söylüyorum eğer siz bu harcamaları yapmayıp yoksullara ayırırsaznız
Dunyada savaş diye bir şey kalmayacaktır.
Afrikada açlar hastalıktan ölenler azalacaktır.
Brezilyada arjantinde meksika da colombiyada şilide peruda insanlar birbirini yemeyecektir
İnsanlığın kazancını insanlık için harcayalım. İşçinin hakkını verelim.
Selamlar
Osman Demir
Istanbul
-
Bu yazı Nizip(barak) hanekleri forumu için yazılmıştır.
Marhabaaaa
Sevgili dostlar Edebiyat öğretmeni Muharrem TIKTIK (Bilgehan'ın) size pek yardımı olmuyor. Hatta bu forumu bile tanımıyor. Bizim kelimelerimiz için Prof. DR. Muharrem Ergin şunu dedi (bu prof. dil konusunda Türkiyedeki en büyük otoritelerden birisidir.) Barak "Türkçesi en önemli kaynaklarımızdandır ancak İstanbul Türkçesi yüzünden oradan pek faydalanamıyoruz" Bu kelimeleri TDK'ya duyurmak yukarıda ismi geçen öğretmene aittir kendisinin ilgileneceğini düşünüyorum. bu forumu oana duyurduydum geçen gün Mustafa arkadaşımızın fıkrasını bizim forumda yazdım bu yazıyıda sırf ona duyurmak için yazıyorum.
Herkese muhabbet ve saygılar
Osman Demir
Istanbul
Osman Demir
Istanbul
-
Merhaba dostlarım,nasılsınız?
Ben biraz takılamadım bugünlerde.Özür dilerim.Biraz yoğundum.Malumunuz 23 Nisan vardı.
Osman kardeşim,nükleer silaha karşı olmayan var mıdır şu dünyada?Ama o silahların kimlere kimler tarafından yöneltildiği belli.Bilmem geçenlerde George W.Bush'un İran'ın bu silahlara sahip olması konusunda fikirlerini dinledin mi?Adam niyetini açık açık ortaya koydu.Anlayana sivrisinek misali...
şahsıma birileri taş atmış.Ama unutulan bir nokta var:Barak Ağzı konusunda çalışmalar yapılmış bildiğim kadarı ile.Kimlerin yaptığını tam bilmiyorum ama sanırım Mütercim Asım'ın bu konuda çalışmaları var.
Fakat şunu söyleyebilirim;Barak ağzında kullanılan birçok kelime hala Ortaasya Türkçesinde kullanılıyor.Geçenlerde Azeri kanalını izliyordum.Bir kelime dikkatimi çekti(yemek proğramıydı).Kadın sunucu "GÖBELEK" dedi.Sanırım hatırlamışsınızdır bu kelmeyi
KÖBELEK,yani mantar.Ayrıca üniversitede okurken eski bir metinde "UYLUK" kelimesi geçti.Hocamız sordu anlamanı,ben baldır anlamında olduğunu söyledim.
Kısacası araştırılmaya değer bir konu ama zamanım olursa belki birgün inşaallah!
Unutmadan şunu da söyliyeyim;Yozgat tarafında kullanılan birçok kelime,Barak ağzında var.Hatta Denizli ağzında,Aydın ağzında kullanılan birçok kelime hala bizde kullanılıyor.Bu konuda en güzel örnekleri,Barak yöresinde yaşayan yaşlı kişilerde bulabiliriz.Benim memlekette yaşayan ve bu konulara ilgi duyan arkadaşlara bir tavsiyem olacak:
Yaşlı,özellikle eğitimi olmayan,başka yerlerde çok uzun süreler kalmamış (bunlar, dilbiliminde derleme yapmanın temel ve doğru olan noktalarıdır) kişilerle konuşarak,hikaye,masal,mani,deyim (ki Barak ağzında oldukça geniştir),eskiden kullanılan kelimeleri bir yerlere yazsınlar.Birgün mutlaka işlerine yarayacaktır.Ayrıca ortak çalışmalar da yapılabilir.Ben bu konuda teknik anlamda fazlasıyla yardımcı olabilirim.Özellikle köylerde yaşayıp da bu sözlerimi okuyanlar varsa çok rahat yapabilirler.Yeter ki istesinler.
Ahmetciğim,Yusuf ve Reşat'ın işleri ile ilgili bir gelişme var mı?Sıkıştırmayı unutma.Arkadaşlar haber bekliyorlar.Mümkünse onlarla bir konuş.
Herkese kucaklar dolusu selamlar.
muharrem
-
Nihayet dil otoritesinden ses geldi hep beraber duyduk.
Ahmet kardeşim o kadar işin içinden yazıyor ama diğer arkadaşlar pek ses vermiyor. Tembellikte bir marifettir işte.
Tarih yapamadığı işlere bahane bulan insanların değil iş yapanlara aittir. Başarı tevazu ve çalşımakla olur.
Ben Sokrat'ım vurucu kelimeleri size geniş bir yorum yapmanız için anlatıyorum. Her geniş açıklama size yeni bilgilere getirecektir. Bizim nükleer silahlara karşı çıkmamız tavşanın hasan dağına küsmesidir ama yinede biz küselim belki dağın haberi olur.
Benim üzerinde durduğum başkalarının ne yaptığı değil bizim ne yaptığımızdır. Oysa tüm bu karşı çıkışlar elbette bizim genel anlayışımızdır. Sıkıntı da olan kardeşlerimiz Filistin Irak Afganistan vs hep intikam peşinde oldular ve almaya çalıştılar güçleri yettişince oysa bir müslüman intikam almaz. İntikam diye bir duygu bizde olamaz. Bu bir tuzaktır bir müslümanı diğer insanlardan ayıran nedir öyleyse bana söylermisiniz.
Selamlar
Osman Demir
Istanbul
-
Dostum Osman,
Müslümanları diğer insanlardan ayıran özelliklerden birisi de affetmektir.
Hz.Aişe (r.a) validemizin de buyurduğu gibi, Peygamberimiz (s.a.v.):mad:yaratılışı icabı, kendisine kötülük edene kötülükle karşılık vermez; affeder ve intikam almaya da yanaşmazdı.
Bu üstün vasıflardır ki, düşmanları tarafından bile takdir edilmiş, sevilmiş ve sevgisini onların kalbine de ulaştırarak, ebedî kurtuluşlarına vesile olmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) savaş dışında, düşmanlarından kendine sığınan, teslim olan ve bağışlanmayı dileyenleri yüz üstü çevirmemiştir. Ricalarını kabul ederek affetmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.):mad:kalabalık ordusuyla Mekke'nin fethi için yola çıktığı, Mekke'ye yaklaştığı ve şehre girdiği sırada, düşmanlarının pekçoğu çaresiz kalarak eline düşmüş, zelil bir vaziyette önüne yığılmışlardı. Fakat Peygamberimiz (s.a.v.) imkânı olduğu, gücü yettiği halde, rahmet Peygamberi olduğunu bir sefer daha göstermiş, düşmanlarım affetme büyüklüğünü ilan etmiştir.
Zaten Rabbi de kendisine böyle tavsiye etmiyor muydu?
"Kolaylık göster, affa sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillerden de yüz çevir." (Araf Sûresi, 199.)
Peygamberimizin (s.a.v.) Mekke'yi fethe çıkan ordusunun şehre yaklaştığını öğrenen Mekke müşriklerinin içini bir korku sardı. Mekke'nin eski reisi Ebû Süfyan yanına iki kişi daha alarak ordu hakkında bilgi edinmek istedi. Ancak yolda giderken Müslüman askerleri tarafından yakalandı. Peygamberimizin (s.a.v.) amcası Hz. Abbas ellerinden alarak onu Peygamberimizin (s.a.v.) huzuruna getirdi.
Ebû Süfyan, Hicretten önce Peygamberimize (s.a.v.) Mekke'de bulunduğu süre içinde her türlü işkence ve eziyeti yapmaktan geri kalmamıştı. Medine'ye hicretinden sonra da onu rahat bırakmadı. Peygamberimize (s.a.v.) karşı yapılan bütün düşmanca hareketlerin başında o bulunuyordu.
Kureyş'in başına geçerek müşrikleri devamlı Müslümanların aleyhine geçiriyor, ordu kurarak savaşa hazırlıyordu. Uhud ve Hendek savaşlarında müşrik ordusunda başkumandandı. Bu savaşlarda pekçok Müslümanın kanını dökmüştü.
İşte böyle bir müşrik reisi Peygamberimizin (s.a.v.) karargâhına getirildi. Bir gece bekledikten sonra da İslâmı kabul etti. Peygamberimiz (s.a.v.):mad:kendisine yaraşan büyüklüğü gösterdi. Onu affetti. Bununla da kalmayarak, ona bazı imtiyazlar verdi. "Ebû Süfyan'ın evine kim girerse güvendedir" dedi.
Peygamberimizin affı sayesinde baş düşman, dostlar sınıfına geçti.
Peygamber ordusu Mekke'ye girince, İslâm safına giren pekçok insan bulunuyordu. Ebû Süfyan'ın hanımı Hind de Kureyş kadınlarıyla birlikte yüzü örtülü olarak Peygamberimizin huzuruna geldi. Müslüman olarak affını diledi. Peygamberimiz (s.a.v.) onu tanımıştı. Fakat belli etmedi. Yaptıklarını hiç yüzüne vurmadan affetti.
O Hind ki, Uhud Savaşında Kureyş kadınlarıyla birlikte def çalıp şarkı söyleyerek müşrikleri savaşa kızıştıranların başında geliyordu.
Peygamberimizin sevgili amcası Hz. Hamza (r.a) şehit düşünce, onu parça parça etmiş, kin ve ihtirasını yenemeyerek ciğerini çıkarıp dişlemişti.
Bu hali gören Peygamberimizin içi parçalanmıştı. Fakat onun affı her zaman üstün geldi. En azılı can düşmanını bile, iman ettiği için affetti. Bu esnada nefreti sevgiye dönüşen Hind, "Bugün senin meclisinden daha sevimli bir meclis görmüyorum" diyerek takdirini gizleyememişti.
Hz. Hamza'nın katili Vahşi de Mekke'den kaçarak bir müddet kabileler arasında gizlendi. Fakat emin bir yer bulamıyordu.
Sonunda birisi kendisine "Sen kendin için en güvenli yeri ancak onun yanında bulabilirsin; git, Resulullahtan af dile" dedi.
Vahşi çekinerek ve sıkılarak Resulullahın huzuruna girdi. Peygamberimiz (s.a.v.) Vahşi'yi görür görmez başını yere eğdi. Ona bakamıyordu. O anda amcasını hatırlamıştı. Hz. Hamza'nın al kanlar içinde bulunan başı gözünün önüne geldi. Mübarek gözlerinden yaşlar boşandı. Katil, karşısındaydı. Kısas yapabilirdi. Kimse de bir şey diyemezdi. Fakat o yine büyüklük göstererek Vahşi'yi affetti. Fakat bir daha gözüne görünmemesini söyledi. Çünkü her gördükçe gözünün önüne Hz. Hamza geliyor, içi yanıyordu.
İşte böyle dostlar,bilmem anlatabildim mi ?
Selamlar,Saygılar
-
Kardeşlerim merhaba.
Harika şeyler yazıyorsunuz.Tebrikler.Ama ben,bazı konularda fikr-i sabit sahibiyim.Af,evet,ama kimne karşı ve neden?Binlerce masumun,mazlumun kanına girenleri nasıl affedeceğiz?Evet af var ama bunun yanında kısas da var.Dünyaya bakın,binlerce masumun kanına girenlerin kimler olduğunu tanıyacaksınız.Yok abi siz istediğiniz gibi düşünün ama ben farklı düşünüyorum.
Tarihimize bakın.Affetiklerimizin sonradan başımıza neler açtıklarını göreceksiniz (Osmanlı tarihi içinde).Bence imkanlar dahilinde suçlular cezasını mutlaka çekmelidir.Geçenlerde biriyle konuşmuştum bu hırsızlık olayları konusunda.Adamın fikri çok doğru gibi geldi bana.Adamı içeri yolluyorsun daha azılı olarak karşına geliyor afla demişti.İşte affetiklerimiz.
Hatta rahmetli Necip Fazıl'ın "Bir Adam Yaratmak" adlı eserinin sinemaya uyarlanan filmini izlemiştim."Merhamet"i hayatımıza sokmalıyız diyordu başoyuncu.Tamam,eyvallah.
Ama neden hep birilerinin merhametine "hıyanetle" karşılık veriliyor?Dedim ya benim fikr-
i sabitlerim var diye...
Neyse bunlar ince mevzular,"bizi bozmasın!"
Osmancığım,yine sana mevzu çıktı.Ama dikkat et,attığın hamparalar büyük olmasın,zira bizim kafa biraz tarama özürlü de...
Ama sizlerle buralarda muhabbet etmek güzel.Vallahi iyi oluyor.Bir de şu felsefecinin "CİN" fikirleri olmasa...Ayıptır söylemesi uğraştırıyor.Fakat önemli değil.Çünkü bizler "zoru başarır,imkansız için biraz uğraşırız."Eh ne de olsa İMAM HATİPLİYİZ! Gurur duyuyorum.
Herkese selamlar,sevgiler...
muharrem
-
Sevgili Muharrem
Ahmet çok harika yazılar yazıyorsun
insaları iyiye (iyi olmak istemezler)karşı hep problemli görürsün.
Kuranda çok örnekleri var Ahmet hep insanların kötü yönlerini ve bizim verdiğimiz ve cevapları anlatmaktasın. Burada problem olan karar mekanizmasının doğru işlemesidir. Yani mahkeme ve cezalandırma mekanizmelerinin af elbette birinci plandır.
Merhamet Necip Fazıl gerçek bir filozoftur. Gerçekleri görme ve gösterme cihazdır.
ıslam tarihi daha çok yaşayışları ile filozof olan Alimlerle doldur. Onları anlamak o kadar zordur. Dıı etkileri kendimize cetvel olarak alırsak hayatı eğri çizeriz. Oysa cetvelimiz bize yapılan değil yapılması gerekenleridir. ıntikamı bir müslüman ret etmelidir. Peygamberimiz hiç intikam almamıştır. E biz peygambermiyiz?
Yoruma açık sorular. ve zor cevapları
Ahmet ve Ben olması gerekeni yazıyoruz. Metod olsun diye.
Bir müslümanın amacı cehenne gideceklerin sayısını arttırmak değil onları cennete götürmeye çalışmaktır.
ımamı Azam Emevileri yıkıp yerine Abbasi devletini kurmak için savaşanlardan biriydi. Ne oldu Abbasiler yüzünden Zindanda şehit oldu. ınsanlar onun niye zindana atıldığını önemsemez bile oysa onun düşüncesi bir devrimdi kimsenin tarftarı olmadığı ve hatta kimsenin anlamadığı bir devrim.
Af makamı onda da daha fazladır. ımamı Azamın hayatını bir okursan ne dersler çıkaracaığnı görebilirsin
Selamlar
Osman Demir
Istanbul
-
Merhaba arkadaşlar,nasılsınız?
Niye kimse uğramıyor?Sanırım aş deliye kaldı.Ama ben yine de inatla yazmaya devam edeceğim.Haberiniz olsun.
Osmancığım,ben fikr-i sabitimde ısrarlıyım.Yani yazdıklarınız fikirlerimi değiştirmedi.
Düşün Felluce'de 1200'e yakın insan ŞEHİT oldu.Bu mazlumlara yazık değil mi?
Neyse...yara derin,derman meçhul...
Ahmeeeeeeeeeet!Nerelerdesin?Sesini duyak.
Ömeeeeeeeeeer!Sakıp Sabancı da öldü ve sadece kefen götürdü.
Yusuuuuuuuf!Zamanın mı yok,yoksa....ağzımı açtırmay?n.Hepinizi R.Muhtar'a şikayet ederim.
Reşaaaaaaaat!Teknolojiyi kullan artık.Yaşamı güzelleştiriyor.
Resarcheeeeeer!Ateşböceği gibi görünüp kayboldunuz.Yazarsanız seviniriz.
Ahmet,şu milletin kirli çamaışrlarıı? ortaya dökelim mi artık?Yoksa kimse gelmiyecek galiba.Sanırım iş yine başa düşecek.Herkese selamlar,sevgiler.
TIKTIK
muharrem
-
Dostlar,
Kusura bakmayın uzun süredir yazamıyorum ama çok ciddi konular olunca çok düşünüp az yazmak gerekiyor.
Bu sebeple biraz bu ciddi konulardan uzaklaşmak amacıyla ;
Sn.Emine GÜRBÜZ Han?mefendinin, NEFRETİM(N) İN SÖZLERİ isimli eserinden bir bölüm istiyorum.
O Maskeyi Tak Artık
Kategori: Belirtilmemiş
Yüzüne o maskeyi tak artık... yalvarsam, takar mısın maskeni? Ağlasam, sızlansam korkar mısın? Hayır! Bakmıyorum yüzüne... Beni tüketişinin yalnız tanığı olmak istemiyorum. Sözcükler gitmeyin, sizi çıkartmak zorundayım zihnimden, kurtulmak zorundayım sizden. Gitmeyin, şimdi değil sırası gitmenin...
Yalansa kaçışlarım ben iyi bir yalancı olmaz mıyım ve yalansa gözyaşlarım ben iyi bir oyuncu olmaz mıyım?
Korkuyorum yüzüne bakmaya, yüzündeki gerçeği görmekten korkuyorum. Bu gerçeği sadece ben mi fark ediyorum? İnsanlar nasıl olur da göremez gerçeği? Tak artık maskeni! Korkuyorum... Düğümler, kim çözecek onları, sen mi? Yalvarsam... takar mısın maskeni? Düğümler, maskesini takmamış sana baktıkça birbirine giriyor.
Görmemi sağla, hissetmemi sağla, duymamı sağla... şimdi...
Hislerimi istemiyorum, al artık onları benden. İnsanlar gidiyor, ruhum onlarla gidiyor. Penceremde hep sen varsın, maskesini çıkarmış bir yüzle şarkılarımı kirletiyorsun. Şarkılarım susturuyorsun, sözler hep sana ait. Oysa seni dinlemek istemiyorum;
ve dokunma... sakın dokunma sözcüklerime artık. Acizliğimi kullanma, onlar benim, kirletmemelisin. Nefretini çek üzerimden, yeri yok benliğimde nefretine adanmış bir sevginin. Sevgiden söz etme, sen sevginin o kutsal ateşini çaldın Tanrılar'dan ve dağıttın insanlığa. Suçlusun... şimdi birbirine giriyor sevgi verdiğin ve fazlasını çaldığın tüm insanlar!..
Suçlusun -ki Tanrılar çoktan cezanı verdiler; cezan, cezalandırılmamaktır ömür boyu.
Söyle şimdi... ruhun yaşıyor mu,
yakmadı mı kendini sevginin kutsal ateşiyle... yok etmedi mi?
Cezasını kaldıramayan bir suçlusun sen... ve ben sana inanıyorum, kötü olan her şeye inandığım gibi; varlığına ve ruhuna, yokluğuna ve ölümüne.
Oysa ben ölümü bile bulamayan... ne demeli şimdi? Hangi sözcük tanımlayabilir 'hiç'liğimi? Susmalı mı şimdi, yıllarını sözcükleri kavrayabilmek için veren kalemim susturulmalı mı? İkilikler... gülümser her yandan, yaşamak nasıl mümkün başka türlü? Adalet; cezasını kaldıramayan cezasız bırakılmış bir ruhun cezadan kaçmak için kendini öldürüşü! Ah.. adalet istemeye hakkım var mı? Çığlıklarımı sokaklara salabilir miyim özgürce, bağırabilir miyim adalet diye? Ne önemi var, bağırsam... ne değişir? Tanrı'dan sevgiyi çalan ve onu parçalara ayırıp dağıtan yok etti kendini, kaçtı suçundan... artık adlin ne önemi var?
ve birinci sahne yeniden gelir aynaya...
Gözlerin... ki o nehirler dayanamaz bu kâğıda akmaya, kurur tüm yeşilliklerin beyazlıklarda. Tak maskeni, kurtar gözlerini. Birkaç damla yalan gözyaşı kurtarır belki umutsuz benliğini. Çözemiyorum, tanığımı göremiyorum, yerdeki o mâsum bakışlı düşmüşlüğünü sadece benim görebildiğim maske mi suçlu? Yoksa günlerce, aylarca günler ve aylara sığmayan zamanlarca o maskenin altına sakladığın yüzün mü? Peki ya ruhun... o hangi konumda bu yaşatma *******inde? Celladım... söylesene, ya celladım nerede? Zâlimliğine sığınabileceğim katilim, celladım, o nerede? Belki uyuyor celladım... ama nasıl olur, zâlimliği onu nasıl uyutur? Uyanmalısın cellat, kalk! Kalk ve boğ beni hiçliğinde ya da yitirmeme neden olduklarında öldür beni yeniden. Boşluğum koca bir okyanus, bu kadarı yeter mi beni öldürmene? Dahası ne... dahası ne? İstersen ipler örerim sana acılarımdan, ama beni bağlamana yetmez bu gökler -onlar ki benim özgürlüğümdür. Bu karanlıklar yetmez çirkinliğimi, nefretimi örtmeye -onlar ki benim acıyla dirilişimdir. Vücudumda kirletilmiş bir bebeğin kanı var. Sen beni yok ettiğin vakit akacak, akacak kanı emecek bu toprak! Bu toprak yeter mi kanı emmeye, doyarsa toprak kana, ölür müyüm gecede?
Gücüm tükendi, gelmeli artık... ve bitmeli. Birileri itmeli beni huzurla uyuyabileceğim kara çukura. Yürüyorum ona doğru, yüce huzuruma, sonsuzluğuma doğru. Korkak bir fahişe sanki ruhum; setler çekiyor önüme, engeller koyuyor:
varlığımın bana yardımı yok
-kaybedişlerim çoktan bitti.
yürümeye çalışmanın anlamı yok
-bu yolun sonu zaten hiç olmadı.
Muharrem dostum,burada Sn.Gürbüz kimden ve neden nefret ediyor anlayabiliyorsun değil mi ?
Selamlar,saygılar...
-
Aziz dostlar ne güzel yazılar bulmuş Ahmet Bey
Aşağıdaki şiir bendenize ait basılmamış şiirlerden birisidir. Bir kısım mısralarımı günceleştirerek size yazıyorum
Ölüm ve ben
ben ölümü sevdim meleğin ellerinden
ölümden korkmak? o da neden
ben yaşamı hiç sevmedim hiç hoşlanmadı o da benden
bana hep kendisini kullandığımı söyledi içinden
ona söyleyin herşeyimi ona bırakacağım kendimden
saklasın kendisini bana bir umut bile vermesin
ruhum bile feda tüm mazlumlara ve fellucyalılara
Ey felluca felluca sen hep haksızları korudun
Ey Irak Hz. Hüseyin sende şehit senin yüzünden
Hiç bu ağırlığı kaldırabiliyormusun?
Yorgunsun ya halepçe katliamı o gün neredeydin?
Ya diğer şehitler haksızlara hep sen üs oldun
Yinede ben ölmek isterdim senin için
Ölsem düzelirmiydi dünya ve felluca ve Irak ya *tailand (tayland)
Özgür ülke niye özgür değil camide ölsem o müslümanlarla beraber
Herşey nasıl da karışık ölsem bu karışıkılı bitermi acep?
* tailand özgür ülke demek. çinden kaçan çinlilerin kurduğu devlette herkes özgür müslümanlar hariç. geçen gün olanlar ise basında çıkan haber gibi değil. orada basılan bir camide 100 müslüman şehit edildi ve Müslümanlar da bu yüzden toplu bir misilleme yaptılar. Haber doğru biline. Ben hep misillemeye karşıyım islama davet en büyük (silaha hayır)misillemedir.
Sözüm tüm müslümanların gözbebeği Filistinlilere hicret edin artık o vatan terk edilemlidir. Müslüman için son plan hicrettir (Mekke bile olsa) bir müslüman can güveliği yoksa hicret etmelidir.Sizin hicretiniz orda kalmanızdan daha iyidir.
Kandiliniz mübarek olsun
sizleri seviyorum aziz dostlarım
Osman Demir
Istanbul
Bir ibret yazısı daha
Felluce'yi Saddam'ın komutanı yönetecek
Amerikalı askerlerin bir türlü direnişi kıramadığı Irak'ın Felluce kentinde istikrarı bundan sonra Saddam Hüseyin dönemi yetkililerinden Cesim Muhammed Salih'in sağlamaya çalışacağı bildirildi.
Eski rejimin Cumhuriyet Muhafızları yetkilisi Salih, Felluce kent sakinleri ve Amerikalı askeri yetkililer arasında varılan anlaşma gereği, kentin istikrarının sağlanması için bir askeri birim oluşturmaya başladığını söyledi.
Salih, Reuters'e yaptığı açıklamada, kurduğu gücün, Iraklı güvenlik güçlerinin kente düzen getirmesine yardımcı olacağını söyledi.
Felluce'de Amerikan askerlerine ihtiyaç olmayacağını söyleyen Salih, gücün kimlerden oluşacağı hakkında ise bilgi vermedi.