Yağmur günlerdir yağıyor. Dün de bir başka yağdı. Dün hem dumanlar, hem de yağmurlar arasında kalmıştım. Üstelik kör bir kaldırıma çıkınca arabanın lastiği de paramparça olmuştu. Yollar sular içinde, kaldırımlar kendini ifade etmekten… Okumaya devam et →
Kaynak...
Yağmur günlerdir yağıyor. Dün de bir başka yağdı. Dün hem dumanlar, hem de yağmurlar arasında kalmıştım. Üstelik kör bir kaldırıma çıkınca arabanın lastiği de paramparça olmuştu. Yollar sular içinde, kaldırımlar kendini ifade etmekten uzaktı. Şehir üzerine gelen herşeyi sindirmek zorundaymışçasına didinip durdu. Ben de çırpındım. Bu yetmezmiş gibi lastik değişimi için, getir götür için üç-beş kelime ile bir başkasına dert anlatmak, araya birilerine sokmak zordu. Neden bu şehirdeyim? Neden bu şehir beni zaman zaman boğuyordu? Hani şimdi bir yerlerde olmak vardı. Belki bir tamirci çırağı olarak, belki de bir kalıpçı ustasına yirmibeşe iki metrelik bir tahta verirken olmalıydım. Soğukta eli titreyen, sıcakta ter üstüne ter akıtan bir işçi parçası olarak kalmalıydım. Anlaşmak için de iki-üç kelime yeterdi. Öyle dağlar aşmaya, öyle adamlar araya sokmaya gerek yoktu. Sabahları bir dürüm, öğle yine dürüm, akşam yine dürüm yenirdi. Bu kadar detaya ne gerek vardı?Öyle değil mi Müzeyyen? Senin de sütünü sağacağını üç-beş koyunun, bir küçük tarlan olurdu. Ne gerek var bunca sınava ve hergün yemek yapma derdine? Üstelik şimdilerde beşinci çocuğun da gelecekmiş. Ne gerek var şehir havasını solumaya. Git köyüne. Ben de geleyim. Bana bir şilte, bir yastık, bir de mevsimlik yorgan yeter.Not: Müzeyyen hayali bir kahramandır veya günlük karşılaşılaşılan bir figür olma ihtimali yüksektir.