Söylenmemiş duygular, sağlaması bir türlü yapılmamış hesaplar , çok daha önemlisi harcanmış fikirlerimiz ne de çokmuş. Gökyüzünün mavi , zeytin ağacı yapraklarının açık yeşil olduğunu unutup, içimizde, dışımızda, dostumuzda farklı mavilik, yeşillik aramışız. Kolaya kaçan hislerimizle baş edemediğimiz gibi, eskilerde kalmış zavallı arzularla boğuşurken kendimizi, masallardaki kuyu diplerinde avera gezdiğimizin farkına bile varamamışız.
Ucuza giden “Seni seviyorum” ifadesi yalancı dillerde kayıp gider olmuş. Sevsede sevmese de meselesinden uzakta; O’nun için yaşamak ve kılcal damarlara kadar; hücre içindeki hareket eden bütün enzimlerde O’nu hissetme duygusu, kahverengi sandık diplerinin binbir düğümlü bohçalarında saklanır olmuş.
“Bu kapıdan eğri odun dahi giremez!” diyen sevgili dost, Derviş Yunus’u laf olsun diye okur ve bildiğimiz birkaç ifadesini olmadık yerlerde tüketir olmuşuz. Artık Kilit, Anahtar, Konak, Üçler Yediler Kırklar, .. romanları yazılmaz olmuş. Bu eserlerin müellifi rahmetli Mustafa Necati Sepetçioğlu mahsunluğa düşmüş; öbür alemde Fatihalar beklerken, varsa yoksa dizilere senaryo yetiştirme derdi ile kendini parçalayan güzelim yazarların film çalışmalarındaki örtbas edilmiş hayatları, savruk halimize bakmadan seyreder olmuşuz.
Kalbimizde yuvasını kurup, tünemiş kumruların ötüşlerini beklemek beyhude. Çobanlar mesâisini gün doğumu sonrasına almanın rahatlığında iken biz onlardan bin beter; uykularımız ne de hoş gelir olmuş.
Başkaları için yaşama, uyukumuzu dahası rüyamızıı dertlerimiz için bin parçaya bölüp, bu benim esas meselem diyen sevdalı dostların sayısı –güya- fazlalaşmış lâkin halis dertililer ne kadar da azalmış.
Şükür edeceğimiz mecburiyetlerimiz dururken, toz hükmünde mevzular benliğimizi sarıp sarmalamış. İnsanız, bu haller kayıtlı kayıtsız devam edecektir. “Sen benden gittin gideli, yaz baharım kış oldu” diyen şarkı sözlerinde boğulmanın alemi belki de yoktur . Ben derdime şifâ olur diye“Ateş düştüğü yeri yakar da gider, kime ne” diye devam eden daimi uzun havamı dinlerken, siz de arzu ettiğiniz bir şarkı, bir türkü ve belki de benim gibi “Oğlum Muhammedim”i dinleyin.
Sahi siz bugünlerde nelere dertleniyorsunuz?
Bugün çevremiz, şehrimiz adına neler yapabildik? Hangi güzeliği yaşamaya ve yaşatmaya çalıştık?
Hiç birşey yapamadıysak dahi yol ortasındaki bir taşı bir kenara koyabildik mi?
foto: magpak - yazının orjinali: www.akpek.wordpress.com