Sarsıntılı günlerden uzakta, toza-çamura bulanmadan *dostalara merhaba demek vardı. Tahta pencereden bakarken, bir teneke soba başında ısınırken gönlünüzdekine merhaba demek vardı. Ankara kütüphanesinde kitap ararken, Hacettepe otobüslerinde yan yan oturduğunuz dostlarınıza defalarca merhaba… Okumaya devam et →
Kaynak...

Sarsıntılı günlerden uzakta, toza-çamura bulanmadan *dostalara merhaba demek vardı.

Tahta pencereden bakarken, bir teneke soba başında ısınırken gönlünüzdekine merhaba demek vardı.

Ankara kütüphanesinde kitap ararken, Hacettepe otobüslerinde yan yan oturduğunuz dostlarınıza defalarca merhaba demek ne güzeldi.

Bunun gerisinde bir marangoz ustasına korka korka merhabalar demenin zorluğuyla işe başlamak.

Şeydan Deresi’nden gece karanlığında içinizdeki korkuya merhabalar demek.

Bir köy odasında babanızın yanında merhabaları dinlemek, merhabalar içinde boğulmak ne tuhaftı.

Gençliğinizde eve geç gelmelerinizde ananızın soru işaretli bakışına, babanızın çatık kaşlarına sessiz ve kesik merhaba demek.

Felçli dedenizin kaldığı odadaki -diğer- sekiz özürlü hastaya da *hüzünlü merhaba demenin zorluğuyla sancılanmak.

Ey unutulmuş merhabalar!

Merhabamı duymazlıktan gelen ey Halimenin kızı Müzeyyen!

Biz şimdi hüzünlü ayrılıkların merhabasızlıkları içimizde dolanıp duruyoruz. Nedeni belli olan merhabalarımız ise *bizi alıp götürüyor bir yerlere.

Yeni merhabalar diyeceğimiz genç marangoz ustasını ziyaret etmenin soğuk ihtimali ve ümidi ile bekliyoruz.